SAİD RAMAZAN
EL-BÛTÎ’NİN DRAMI
Dr. Seyfi Say
İmam Suyutî’nin Câmiu’s-Sağîr’inde (Çeviren: Münire Aydın)“Amirler ve Memurlar” bahsinde şöyle bir hadîs yer almaktadır:
“Benden sonra, ümmetimden bir kavim gelecektir. Bunlar Kur’anokurlar ve dinî ahkâmı iyi anlarlar. Buna rağmen kendilerine sokulan Şeytan şöyle der: ‘Eğer siz sultanın yanına giderseniz hem dünyanızı kazanırsınız hem de dinî bilgilerinizin sayesinde onları da yola getirirsiniz.’ Ama, hiç de böyle olmayacaktır. Çünkü çalıdan dikenden başka bir şey koparılamayacağı gibi, devlet adamına yakın bulunmak da insana hata ve günahtan başka bir şey kazandırmaz.”
Bu hadîste cahil insanlardan bahsedilmiyor. Cahil insanların ne kendilerine ne de başkalarına doğru dürüst bir faydası olur.
Burada sözü edilen kesim, Kur’an’ı mütalaa eden ve dinî ahkâmıiyi anlayanlar. Yani âlim ve fakih kimseler.
Burada “sultanın yanına gitmeyi”, dar anlamda bürokraside görev almak olarak da anlamamak gerekir. Ömer Nasuhi Bilmen hoca gibi “sultan” (yönetici) ile arasına mesafe koyan devlet görevlileri bulunabileceği gibi, resmen devlet görevlisi olmadığı halde parlamenterler, devletin yasama organı olan Meclis’teki siyasal partiler vs. üzerinden devletle bağlantı kuranlar da bulunabilir. Önemli olan sözde değil, özde sivil olabilmektir.
Bir başka ilişki biçimini ise, “örtülü” ve “derin” bağlantılar oluşturmaktadır. Mesela Yeni Asya grubunun lideri Mehmet Kutlular, 12 Eylül darbesinin ardından MİT’te görevli bir albayın gelip kendisine şöyle bir öneride bulunduğunu açıklamıştı: “Atatürk’e deccal demekten vazgeçin, yurtdışında Millî Görüşçüler ve Süleymancılar’la mücadele edin, Beyazıt’taki dersanenizi kapatın. Buna karşılık sizi destekleyelim, önünüzü açalım, Risale-i Nur’ları yaygınlaştıralım.”
Mehmet Kutlular bunu kabul etmemiş ve yıllar sonra açıklamıştı. Ancak, lider konumundaki başka birkaç Nurcu ismin, o dönemde, tam da kendisinden istenilen biçimde hareket etmeye başladığını da belirtmişti.
Kutlular teklifi reddetmiş ve bu konuda toplumu bilgilendirmişti. Peki ya böylesi teklifleri kabul edenler?.. Toplum bunları nasıl tanıyacak?..
Hiç kuşkusuz böylesi teklifleri kabul edenlerin de vicdanlarını rahatlatmak için yeni tutumlarını rasyonalize etme imkânları var. Mesela Kutlular şu şekilde kendisini aldatabilirdi: “Zaten Millî Görüşçüler’in veSüleymancılar’ın bir sürü hatası, eksiği ve yanlış görüşü var. Ben sadece bunlar üzerinden onlarla mücadele ederim. Fazladan birşey söylemem. Zaten onlar da bizi bazen haksız yere eleştiriyorlar, bu vesileyle onlara da cevap veririz. Atatürk’e deccal demek de dinî bir vecibe değil. ‘Burası karanlık’ demeyi bırak, bir mum yak! Beyazıt’taki dersane de vazgeçilmez nitelik taşımıyor, orası Kâbe değil; Laleli’de bir başkasını açarız, olur biter.”
Evet, böyle diyebilir ve kendisini kandırabilirdi. Hiç kuşkusuz, bu tür teklifleri kabul edenler, kendilerini bu şekilde aldatmaktadırlar.
Ancak, bu tür teklifleri yapanlar, aslında benzer teklifleri karşı tarafa da yaparlar. Çünkü, çalışma yöntemleri bunu gerektirmektedir. İşin esasını, tarihin en basit fakat en etkili emperyal(ist) yönetim taktiği oluşturmaktadır: “Böl ve yönet.”
Böylece, düşman kabul ettikleri odakların enerjisini birbirlerine karşı kullanırlar.
Evet, “Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” fehvasınca, aslında fikir tartışmalarına ve özellikle “itikadî boyuta ulaşan sapmalar konusunda” insanların birbirlerini uyarmasına ihtiyaç vardır. İyilikle emretmek, kötülükten men etmek, herkese gücü ve bilgisi nisbetinde farzdır. Fakat bunun, bir yerlerden alınan talimat doğrultusunda yapılan güdümlü ve son tahlilde başka amaca hizmet eden operasyonlar olmaması gerekir.
Said Ramazan el-Bûtî’nin Suriye’deki rejimle olan ilişkisinin böylesi örtülü ya da derin bir pazarlığın sonucu olduğunu söyleyemeyiz. Onunkişeffaf ve açık bir ilişkiydi, bununla birlikte, rejimle ve rejimin adamlarıyla arasına mesafe koymaması, onun manevra alanını uzun vadede yok etti. Kendince çok iyi niyetlerle yaptığı ittifak, onu da zulüm çarkına kademe kademe sürükleyip götürdü. Çalıdan, dikenden başka birşey toplayamadı. Muhtemelen rejimin adamlarını ıslah etmeyi umuyordu, ama, onların “el-Bûtî gibi bir âlim bile bizimle” diye vicdanlarını susturmalarına ve onu başkalarına karşı koz olarak kullanmalarına hizmet etmiş oldu.
Evet, başlangıçtaki sapmalar pek hissedilmez. Mesela siz, Kıble’ye yönelirken sadece iki derecelik bir sapma yaptığınızda bu dışardan bakanlarca ilk anda fark edilmeyebilir. Fakat yönünüzü döndüğünüz yer aslında Mekke değil Cidde’dir. Tam yöneldiğiniz istikamette yürürseniz asla Mekke’ye ulaşamazsınız.
Aynı şekilde, bugünkü rejimlerle açık ya da örtülü ittifaklar kurmuş olanları da, hayat yürüyüşü, çok farklı noktalara sürükleyebilir. Bunlar, kendileriyle birlikte başkalarını da aldattıklarını zannedebilirler, fakat gerçek böyle değildir. Eğer sarımsak yemişseniz, bunu ayrıca deklare etmeniz gerekmez, kokusu sizi ele verir.
Yüzünüze söylemeseler, söyleyemeseler bile, temas kurduğunuzinsanların en azından hassas bir burna sahip olanları bu kokuyu alırlar. Sizin için üzüntü ve ıstırap duyarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder