19 Aralık 2016 Pazartesi
16 Aralık 2016 Cuma
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ
تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ
تَعْلَمُونَ
Evet, Halep için canımız yansın ve yapamadıklarını için
üzülelim. Fakat bu ümmet yapabileceği halde terk ettikleri ve hıyanet içinde
oldukları emanetler için de artık bir sorumluluk bilinci geliştirmelidir.
Kuran bize emanettir. Onu Ders yapıyor musunuz ey müminler! .
Sünnet emanettir onu okuyor musunuz; biliyor musunuz yoksa bilincinizi
şekillendirmek ve her şeyden önemlisi dininiz için ne idüğü belirsiz
gazetecilerin ağzına mı bakıyor ve onlardan mı himmet umuyorsunuz.
İslam için gelecek için endişenizi çevrenize hissettiriyor
musunuz ve neler yapıyorsunuz? İşte bugün yaşadığımız topraklarda istediğimiz
meşru faaliyeti yapmakta özgürüz madem buralar Halepleşmeden şimdiden harekete
geçin ve emanetler için elinizden geleni yapmaya başlayın.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ
تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ
تَعْلَمُونَ
Ayetin açıklamalı meali: “Ey
Müminler! Allah’a ve Rasulune hıyanet etmeyin. Bu iki emanete hıyanetiniz bütün
emanetlere hıyanet etmekle aynı olduğu gibi tüm emanetlere hıyanet etmenize
sürükleyecektir. Bu iki emanete sahip çıkmak konusunda mazeret olarak ileri
sürdüğünüz servetiniz ve aileniz sizin için birer fitne halini almıştır.
Hâlbuki bunlar geçici olan dünya nimetleri olup asıl olan Allah’ın katındaki
büyük mükâfattır. Eğer siz hakkıyla tam bir sorumluluk ve hayat bilinci
içerisinde Allah’a olan saygınızı sürdürürseniz o her yer ve zaman içerisinde
neler yapmanız gerektiğine dair bir bilinç ve firaseti kalbinizekoyacak; sizin
hatalarınızı doğruluklarınızla örtecek ve sizi affedecektir. Allah büyük fazl
ve ikram sahibidir.”Enfal 27-29
14 Aralık 2016 Çarşamba
TÜM YAHUDİ AB VE AMERİKAN ÜRÜNÜ OLAN HER BİR ŞEYİ BOYKOT ETMEYE ÇAĞIRIYORUM. AMERİKAN VE AB SERMAYESİNİ SEMİRTMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ! DİN DEMEK BİLİNÇ DEMEKTİR. DİN EŞİTTİR BİLİNÇTİR. KENDİNİZİ BİLİN YAŞADIĞINIZ ÜLKEYİ SEVİN VE ONA SAHİP ÇIKIN! ÖZÜNÜZÜ KİRLETMEYİN VE KAYBETMEYİN! ÖZÜNÜZ İSLAMDIR, HAKTIR, MUHAMMED MUSTAFADIR.
BİLİNÇLİ OLUN BİLİNÇLİ YAŞAYIN.
SİGARA İÇEN TÜM BİREYLERE SESLENİYORUM.
ALDIĞINIZ SİGARALARIN TAMAMI YAHUDİ SERMAYESİDİR. ASLINDA O SİGARAYI YAKARKEN ÇOCUKLARINIZIN GELECEĞİNİ ÜLKENİZİN İSTİKBAL VE UMUTLARINIZ DA YAKTIĞINIZI UNUTMAYIN. SADECE EDEBİNİZİ SAĞLIĞINIZI VE PARANIZI DEĞİL AYNI ZAMANDA NESİLLERİNİZİ VE ONLARIN YAŞAM UMUTLARINI DA HAVAYA ÜFLEDİĞİNİZİ ŞİMDİDEN BİLİN DE YARIN AH VAH ETMEYİN..
AMWAY ÜRÜNÜ SATAN ALAN BEĞENEN YAYAN YAYILMASINA DESTEK OLAN TÜM İLAHİYAT HOCALARI YA DA İSLAMİ CAMİA DA BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞ BEDBAHTLAR! GELDİĞİMİZ MANZARADAN MEMNUN MUSUNUZ?
İŞTE AŞIK OLDUĞUNUZ GAVUR AMERİKA; ÜLKENİ AÇIK AÇIK FETÖ İLE PKK İLE VS. TÜM İMKANLARIYLA YIKMAK ÜLKENİ BİR IRAK BİR VİETNAM YAPMAK İÇİN SABIRSIZLANIYOR. BU GERÇEKLER 40 YILDIR BİLİNİP SÖYLENİRKEN SİZ NASIL AMWAY GİBİ HEM YAHUDİLİĞİ HEM AMERİKALILIĞI TESCİLLİ ; AMERİKAN DÜŞÜNCE VE HAYAT TARZINI DAYATAN BİR FİRMANIN MEFTUNLARI OLABİLDİNİZ. AÇIK BİR GERÇEK ŞU Kİ SİZ PKK NIN YAPTIĞI HER SALDIRININ FETÖNÜN YAPTIĞI HER İHANETİN ARKASINDAKİ EKONOMİK DESTEKSİNİZ VE BU ÜLKENİN KILINA ZARAR GELİRSE ÖNCE HESAP VERMESİ GEREKEN SİZSİNİZ
10 Aralık 2016 Cumartesi
9 Aralık 2016 Cuma
İFAL BÂBI KİMLİK KARTLARI
إسلام
|
|
Maddeleri
|
سَلِمَ
|
Masdar
|
سَلاَمَة
|
İ.
Fail
|
سَالِم
|
Anlamı
|
Sâlim
olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
Teslim olmak/
Müslüman olmak
|
إيمان
|
|
Maddeleri
|
أَمِنَ
|
Masdar
|
أَمَانَة
|
İ.
Fail
|
آمِن
|
Anlamı
|
Güvenmek
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
İman etmek
|
إخلاص
|
|
Maddeleri
|
خَلَصَ
|
Masdar
|
خُلُوص
|
İ.
Fail
|
خَالِص
|
Anlamı
|
Hâlis(saf/arı)
olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
Halis kılmak/
saflaştırmak
|
إحسان
|
|
Maddeleri
|
حَسُنَ
|
Masdar
|
حُسْنٌ
|
İ.
Fail
|
حَسَنٌ
|
Anlamı
|
Güzel
olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
İyilik
yapmak
|
إصلاح
|
|
Maddeleri
|
صَلَحَ
|
Masdar
|
صَلاَح
|
İ.
Fail
|
صَالِح
|
Anlamı
|
Sâlih
(düzgün)olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
Düzeltmek,
iyileştirmek
|
إرشاد
|
|
Maddeleri
|
رَشَدَ
|
Masdar
|
رُشْد
|
İ.
Fail
|
رَشِيد/ رَاشِد
|
Anlamı
|
Doğru
olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
Doğru
kılmak/ doğrulaştırmak
|
إكمال
|
|
Maddeleri
|
كَمُلَ
|
Masdar
|
كَمَال
|
İ.
Fail
|
كَامِل
|
Anlamı
|
Tam
/noksansız olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
Tamamlamak
|
إبطال
|
|
Maddeleri
|
بَطَلَ
|
Masdar
|
بُطْلَان
|
İ.
Fail
|
بَاطِل
|
Anlamı
|
Batıl/geçersiz
olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
İptal etmek/ geçersiz kılmak
|
إفساد
|
|
Maddeleri
|
فَسَدَ
|
Masdar
|
فَسَاد
|
İ.
Fail
|
فَاسِد
|
Anlamı
|
Bozuk
olmak
|
İfal bâbında kazandığı anlam
|
Bozmak
|
28 Kasım 2016 Pazartesi
kuran ve sünnet ilişkisi
Kuran Allah tarafından önce Hz. Muhammed’e ondan ashabına onlardan da tabiine ne bir harf eksik ne de fazla aynen aktarılıp korunarak bize kadar gelmiştir. Sünnet ise Hz. Muhammed’in Kuran’ı açıklaması, İslam’ı yaşaması ve bize öğretmesidir. Bu da ashabı kiram tarafından bize kadar gelmiştir. Kuranın korunması sünnetinde korunmasından geçtiğinden sünnette Kuran gibi aynen korunup kollanmıştır. Kuran sünnet olmadan doğru anlaşılamayacağına göre Kuran’ı aktaranlar onun açıklaması mahiyetindeki sünneti de aynen aktarmışlardır. Kuran manalarının yanlış anlamlara çekilmesinin önündeki engel işte bu sünnettir. Sünnet olmadan Kuran’ın korunduğunu söylemek hatalıdır. Çünkü manaları korunmadan Kuran korunmuş sayılamaz. Kuran metin olarak korunmuş, sünnet ise onu mana ve mefhumuyla korumuştur. Bu görevi de Kuran’ı aktaran kişilerin bizzat kendileri yapmıştır. İşte bu gerçek anlaşılmadan İslam dini anlaşılamaz. Çünkü bu gerçek İslam’ın temelidir. Bu temel böylece kabul edilmeden Müslüman da olunamaz. Sünneti inkâr edenler Kuran’a reyleri, indi yorumları ve günlük anlayışlarıyla yaklaşırlar. Bu ise Kuran’ı tahrif etmekle aynı şeydir. Ondaki gerçek manayı aktarmayıp kişinin kendi yorumuyla hakiki manayı örtmesi, kaldırması, tevil edip çevirmesi Kuran’ı aslından uzaklaştırmaktır. Günahların en büyüğü Allah’ın sözlerini çarpıtmak onun demek istemediğini dedirtmek olmaz mı? Bu aynı zamanda Allah iftira etme ve onu adına bir şeyler uydurmak anlamına gelmez mi? “Allah yalan iftira edenden daha zalim kim olabilir?” En büyük zulüm Allah adına yalan söylemektir. Kuran, sünnet sayesinde doğru anlaşılmış ve doğru aktarılmıştır. Kuranın sadece lafızları değil manası da korunmuştur. Bu korumayı sünnet gerçekleştirmiştir.
ERCAN ÇAYLAR
ERCAN ÇAYLAR24 Kasım 2016 Perşembe
RASULULLAH’TAN İKİ KAP EZBERLEDİM” HADİSİNİN METİN YÖNÜNDEN İNCELENMESİ
حفظت
عن
رسول
الله
(ص)
وعا
ءين”
“RASULULLAH’TAN
İKİ KAP EZBERLEDİM”
HADİSİNİN
METİN YÖNÜNDEN
İNCELENMESİ
Takdim :
İslam medeniyetinin son yüzyıllarda alabildiğine irtifa
kaybetmesinin sorumlusu nedir/kimdir? Bu acı ve can yakıcı soru doğru düzgün
cevaplanmadan bu medeniyetin evlatları olarak açık ve berrak ufukları
görebilmemizin imkânı yoktur. Bu aşikâr çöküş her alanda kendisini
gösterebildiğine göre düşünürlerimizin, bilim adamlarımızın, âlim ve
yazarlarımızın bunun sebepleri üzerinde durmaları, hatta titiz ve etraflı
çalışmalar, inceleme ve araştırmalar yaparak milletimizin gözleri önüne
sermeleri tarihi bir sorumluluktur.
Biz konu olarak
seçtiğimiz حفظت
عن
رسول
الله
(ص)
وعا
ءين"” hadisini işte
böylesi bir sorumluluk bilinci ile ele alacağız. Çünkü diğer alanlarda olduğu
kadar hatta belki daha fazla hadis alanındaki istismar ve gafletin İslam
medeniyetinin zayıflamasında rol oynadığı açıktır. Bunun için bize düşen görev
yanlışla doğruyu ayırt etmek, hakla batılı tefrik etmek ve doğru ve hak olanı
göstermektir.
Öncelikle
hadisimizin metnini ve tercümesini verelim:
عن ابي هريرة (رضي الله عنه) قال :
حفظتُ عن رسول الله (ص) وِعاءَين : فاما احدهما فبثثته, واما
الآخر فلو بثثته قطع هذا البلعوم."
Manası: Ebu
Hureyre’den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: “ Allah’ın elçisinden iki
kap (ilim) hıfzettim. Bunlardan birini yaydım. Diğerine gelince eğer onu da
yayacak olsaydım şu gırtlak kesilirdi.” (Sahihi Buhari, Kitabul İlim, 42)
Hadisteki “Garib Elfaz” hakkında açıklama
:
وِعاءَين kelimesi:
Bu kelimenin tekili olan "وعاء" kelimesi Türkçemizde “kap” anlamında
kullanılmaktadır. Dolayısıyla “iki kap ezberledim” demek: “iki kap ilim
çeşidi/türü ezberledim” şeklinde anlaşılmalıdır. Buna belağatta “zikri mahal
iradeyi hal” denilmektedir.[1]
Bu hadisin ve
dolayısıyla "وعاء" kelimesinin bir benzeri Müsnedi Ahmet b.
Hanbel’de “أجربة” “kırbalar” olarak Ebu
Hureyre’den “Üç kırba (ilim türü) belledim. Bunlardan iki kırbayı yaydım.”
şeklinde; Ramehurmüzi’nin “El- Muhaddisül Fadıl” isimli eserinde yine Ebu
Hureyre’den : “beş kırba” şeklinde geçmektedir.[2]
Hadisin
Senedi:
1-Buhari
2-İsmail Bin Ebi
Üveys
3-Ebu Bekir Abdulhamid
4-İbn-i Ebi Zib
5-Said el- Makburi
6-Ebu Hureyre
Ebu Hureyre kimdir?
“Ben Rasulullah’tan iki kap (ilim türü) öğrendim. Bunlardan
birini yaydım. Diğerine gelince eğer onu da yayacak olsaydım, şu gırtlak
kesilirdi.” Sözünün sahibi olduğu söylenen Ebu Hureyre kimdir? Onun hayatına
dair bir takım malumatı bilmek bize bu sözü anlama konusunda gayet yardımcı
olacaktır.
Ebu Hureyre İslam peygamberinin (s.a.v.) ölümünden dört yıl
önce Müslüman olan, toplam üç yıl kadar da onunla beraber yaşayan, Devs
kabilesi mensubu bir sahabidir. Suffe ashabından olduğu söylenmektedir. “Ebu
Hureyre” lakabı olup adı “Abdullah ya da Abdurrahman bin Sahr” dır. Peygamber (s.a.v.)in
yanında çok kalmış/ yaşamış sahabeye nispetle hadis rivayetinde onları geçmiş
olması, hakkında bazı ithamların yapılmasına sebep olmuştur. Hz. Ömer, Hz.
Osman, Hz. Aişe tarafından ikaz edildiği bilinmektedir.[3] Yine de sahabe arasında kabul edilen biri
olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Ömer hilafeti devrinde bir müddet Bahreyn valiliği
yapmış, halife tarafından azarlandıktan sonra da artık bir daha kendisine aynı
halife tarafından verilmek istenen valilik görevlerini kabul etmemiştir.[4]
Geri kalan ömrünü Medine’de tamamlamış, Muaviye’nin devrinde Medine valisi
Mervan b. Hakem olmadığında onun yerine bakmış yahut bizzat halife tarafından vali
olarak görevlendirilmiştir. Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen olaylara
katılmadığı sanılmaktadır. Hz. Ali taraftarı olmadığı kesindir. Muaviye’nin
yanında yer aldığı söylentisi ise Şiilerin görüşüdür. Fakat Muaviye’nin
hilafeti ele geçirmesinden sonra Emevi devletiyle bir problem yaşamadığı, ilim,
kaza ve ibadetle ömrünü tamamladığı anlaşılmaktadır. Yezid b. Muaviye’nin başa
geçmesinden bir yıl önce vefat etmiştir. Hayatında zühd ve tasavvufa kaynaklık
edebilecek örneklikler sergilemediği, normal bir Müslüman olarak yaşadığı
görülmektedir. Genel itibarıyla Ebu Hureyre’de tespit edebildiğimiz bu
özelliklerin yukarıdaki sözünü değerlendirmekte bize yardımcı olacağını
umuyoruz. Çünkü Ebu Hureyre’nin mevzu bahs sözünü tarihen de mensup olamayacağı
iki çevrenin istismar etmesi söz konusudur. “İki kap ilim” türünden biri, yani
Ebu Hureyre’nin sakladığı ilim, eğer Şiilerin iddialarını doğrulayacak şeyler
ise neden başta kendisi Hz. Ali’nin yanında yer almamıştır? Eğer tasavvuf
erbabının iddia ettikleri tasavvuf ilmiyse neden başta onun hayatında o yönde
bir gidişat görülmemiştir?
Şimdi mevzu bahis olan sözü inceleyelim :
“İKİ KAP” HADİSİ ÜZERİNE
DEĞERLENDİRME
Ebu Hureyre’nin bu sözünde dikkati çeken en önemli husus “Eğer
diğer kaptakini de yaysaydım şu gırtlak kesilirdi” ifadesidir. Bu ifadeden Ebu Hureyre’nin
peygamberden öğrendiği bir takım ilimleri yaymadığı anlaşılmaktadır. Halbuki
bizzat kendisi bir ifadesinde şunları söylüyor:
“Buhari, Abdulaziz b. Abdullah’tan O da Malik b. İbni
Şihab’tan O da Arac’dan O da Ebu Hureyre’den şunları nakletmiştir: “ İnsanlar Ebu Hureyre abarttı ( çok hadis
rivayet ediyor) deyip duruyorlar. Eğer Allah’ın kitabındaki iki ayet olmasaydı,
ben tek bir hadis bile söylemezdim. (Ebu Hureyre bu sözünden sonra
اِنَّ الَّذِينَ
يَكْتُمُونَ مَا اَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِنْ بَعْدِ
مَابَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِى الْكِتَابِ اُولَئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ
وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ (159) اِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا
وَبَيَّنُوا فَاُولَئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (160)
[5]
Ayetlerini
okuyup derdi ki: Muhacir kardeşlerimiz çarşıda alışverişle, Ensar kardeşlerimiz de malları ve
toprakları için çalışmakla meşgul olurlarken Ebu Hureyre boğaz tokluğuna
Rasulullah’tan ayrılmaz, onların hazır bulunmadıkları meclislerde hazır
bulunur, onların belleyemedikleri sözleri bellerdi.[6]
Bu sözlerden Ebu Hureyre’nin ilmi ketmetmekten duyduğu
endişeyi anlıyoruz. İlmi ketmekmekten böylesine sakınan birisinin kendisini ele
verircesine %50 ilmini gizlediğini itiraf etmiş olması bir çelişki değil midir?
Bu işkale İbni Hacer[7],
İbni Münir’den naklen şu cevabı vermektedir: “Ebu Hureyre’nin gizlediği ilim
ahkamı şeriye konusunda olması caiz olamaz. Çünkü bu hususta ilmi gizlemenin
haram olduğu açıktır.” Sonra bir başkasının[8]
bu sözdeki gizlenen ilimle kastedilenin “kıyamet alametleri ve ahir zamandaki
karışıklık ve savaşlar” olduğunu söylediğini nakletmektedir.
Bize göre işkalin bu şekilde cevaplanması hali kurtarmadan
başka bir şey değildir. Çünkü ilmi gizlenen kişi Rasulullah’tır. O’nun kendisinden
gizlenmesi caiz olan ya da caiz olmayan ilimler diye bir ayrım yapmış olması
akla mantığa aykırı bir durumdur. Şeri hükümlerin mutlaka yayılması gerektiği,
yayılmadığı taktirde günahın terettüp ettiğini anlamak gayet normaldir. Fakat
şeri (hukuki) bir hüküm beyan etmeyen ilimlerin açıklanmamasının caiz olmasını
anlamak mümkün değildir. Çünkü ilim bir emanettir. Ve bu emanet Allah’ın
elçisindendir. Sonra bu gizlenen ilmin “kıyamet halleri” v.s. ile açıklanmasına
gelince, bu çok daha gariptir. Çünkü Ebu Hureyre ta kıyamette olacak hadiseler
yahut alametler için niçin canından korksun ki?
Aynı devirde kendi çağdaşı Ebu Zer (r.a.) ise aşağıda
aktaracağımız sözleri ve söylediklerine paralel yürüyen davranışlarıyla peygambere
arkadaş olmanın gerçek bir bedelini ödemektedir. Ebu Zer (r.a.) anlaşılan bir gün kendisine hadis
rivayet etmemesi yönünde yapılan baskılara karşı boynunu göstererek şu sözlerle
mukabelede bulunur:
لو
وضعتم الصمصامة علي هذه ثم ظننت اني انفذ كلمة سمعتُها من رسول الله (ص) حتى تجيزو
علىّ
لأنفذتها"
“Palanızı (ensesini göstererek) şunun üstüne koysanız ve
bende siz benim işimi bitirinceye kadar Allah’ın Rasulunden duyduğum bir sözü
aktarabileceğimi bilsem hiç durmaz hemen o sözü aktarırdım.”[9]
HADİS ŞARİHLERİNİN YORUMLARI
Buhari’deki hadisleri
şerheden İbn-i Hacer El- Askalani, bu açıklanmayan ilmin ne olduğu üzerinde
tabiatıyla durmaktadır.[10]
Ona göre: “alimler bu ilmi “kötü yöneticilerin çirkin halleri ve yaşadıkları
zaman” gibi şeyler olarak açıklamaktadırlar. Ebu Hureyre canından korktuğu[11]
için bunlardan bahsedememiş fakat kinaye yoluyla değinmiştir. Onun “Altmışıncı
senenin başından ve çocukların emirliğinden Allah’a sığınırım.” demesi ve
böylece Yezid b. Muaviye’nin devrine işaret etmesi –ki Yezid’in başa geçmesi H.
60 da olmuştur.- bunu göstermektedir. Ebu Hureyre ise bundan bir yıl önce vefat
etmiştir. Dolayısıyla duası kabul edilmiştir.”
Babanzade Ahmet Naim ise şu ifadelerle[12]
Ebu Hureyre’ye ait sözü açıklamaya çalışır: ”Ebu Hureyre’nin neşr ve ifşa
ettiği ilmin hangi neviden olduğu rivayetlerinden bilinmektedir. Gizlediği ilim
acaba neydi? Bazıları “İlerde ümmetin başına gelecek fitne ve musibetlere, kıyametten
önce ümmetin başına gelecek hallere ait ilimlerdir” derler ki bunlardan
bazılarının vukuunu baş gözüyle görmüştür. Politika galeyanının tozu dumanı
içinde ferman dinleyecek ve hakka samimi bir vicdanla kulak verecek halde
olmayanlara karşı bildiğini açıkça söylemek kendileri gibi tarafsız ve fitneden
uzak bir zat için hakikaten tehlikeliydi. Ebu Hureyre’nin maksadını böyle
açıklayanlar onun “altmışıncı senenin başına ve çocukların yöneticilik devrine
yetişmekten Allah’a sığınırım” demiş olmasını iddialarına delil olarak ileri
sürerler.
Bazıları da (bu gizli
ilim) ehl-i şuhud ve irfana ait olup
ilmi şeraitin sonucu ve rasulullaha sevgi ve güzel ittibanın yüce meyvesi olan
ve başkalarının anlamasından korunmuş kalan ilmi esrar ( sırlar ilmi) dir derler.
”
YORUMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Görüldüğü üzere yorumlar 4 ana tema üzerinde yoğunlaşmış
bulunmaktadır:
1. Asrı saadetten
sonra başa geçecek kötü idarecilerle ilgili olduğu;
2. Kıyamet
alametleri, Müslümanların başlarına gelecek haller ya da savaşlarla ilgili
olduğu;
3. Ehli şuhud ve
irfana mahsus olup ağyarın anlaması imkânı olmayan ilimlerle ilgili olduğu.
4. Gizlenen ilimin
hukuki bir mesele hakkında olmadığı ve bunun için gizlenmesinin caiz olduğu.
Buna göre teker teker yorumları değerlendirecek olursak birinci
yorumdaki iddia Ebu Hureyre gibi biri hakkında şaibeden ve taksirattan başka
bir şey değildir. Çünkü Eğer Ümmeti Muhammed’in başında böyle bir tehlike
vardıysa bunu ümmete haber vermemek hıyanetten başka bir şey değildir. Hele
bunu peygamber haber vermişse bunu tüm Müslümanların duyup hazırlıklı
beklemeleri gerekmez miydi? Hz. Peygamberden böyle bir bilgi aldığı halde bunu
söylememek hangi mazeretle olursa olsun kabul edilebilinecek bir şey midir?
Sonra, eğer
peygamberimiz madem böyle Ümmeti Muhammed’in başına gelecek büyük bir takım
felaketlerden haberdar ise niçin bunları en yakınındaki en alim, en fakih ve en
güvenilir arkadaşlarına değil de Ebu Hureyre gibi devlet yönetiminde söz sahibi
olmayan birine açmış olsun ki? Ona bu gizli bilgileri açacağına 2. Halife Hz.
Ömer’e açardı ve O da Muaviye gibi Ümmeti Muhammed arasında karışıklıklara
sebep olacak ve vahdetlerinin parçalanmasına kadar götürecek birini, Şam gibi
bir vilayete vali olarak tayin etmezdi.
2- İkinci yoruma gelince bu tür bir yorum şekli gerçekten çok
zayıf bir yorum şeklidir. Çünkü Kıyamet
alametlerinin niceleri vardır ki bunlar hadis kitaplarında önemli bir yekûn
teşkil eder. Bunların hiç biri, bir insanın açıkladığı takdirde can
güvenliğinden endişe etmesini gerektiren şeyler değildir.
3- Üçüncü yoruma gelince işte bu en tehlikeli ve Ümmeti
Muhammed’in arasında gerçek bir fitne ve gerçek bir ayrılığa sebebiyet
verebilecek olan bir tehlikeyi gözler önüne sermektedir.
Bu 3. yorumun batıllığını da birkaç yönden göstereceğiz.
Birincisi Ebu Hureyre bu iddiada bulunanların iddialarına mesnet teşkil
edebilecek biri değildir. Ashabın içinde o zühd ve takvasıyla öne çıkmış bir
Osman b. Maz’un ya da bir Ebu Derda yahut benzeri bir başkası değildir.
Tasavvufa kaynaklık edecek herhangi bir davranışıyla tanınmamıştır. Hz. Ömer
devrinde valilik yapmış gayet iyi bir kazanç elde ettiği için Hz. Ömer
tarafından çok ağır suçlamalara maruz kalmış ve bugünkü tabiriyle hakkında
soruşturma açılmış akabinde temize çıksa da artık bir daha vali olmak istemeyecek
kadar yıpranmış biridir. Asla bir zahit ya da bir mutasavvıf gibi değil tamamen
normal bir Müslüman ve normal bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Peygamber
(s.a.v.)in onu gizli/ batini ilimler yüklemek için tercih edebileceği farklı
bir özelliği bilinmemektedir. Sonra Hz.
Peygamber (a.s.v.)ın birilerine, diğer başkaları olmaksızın özel olarak bazı
gizli ilimler telkin ettiğini düşünmek abesle iştigalden başka bir şey
değildir. Hz. Aişe Mesruk’a olan: Her
kim Hz. Muhammed Allah’tan gelen bazı ilimleri gizlemiştir derse yalan
söylemiştir.”[13] sözleri
yukarıdaki iddiaları yalanlamak için dile getirilmiş olmalıdır.
İbni Hacer, Fethul Bari şerhinde bu tür iddiaların iş bu
rivayet yoluyla dile getirildiğini ya da zaman içerisinde dile getirileceğini
görmüş olmalı ki İbni Münir den şu nakilleri yapmakta bir sakınca görmemiştir:
“ Batıniler bu rivayeti kendi batıl inançlarını
savunmak için kullanmaktadırlar. Onlar şeriatın bir zahir bir de batın yönünün
olduğuna inanmaktalar. Batından kastettikleri ise şeriattan uzaklaşıp
ayrılmaktan başkası değildir.”[14] Batinilerin İslam’a ve Müslümanlara
ne kadar büyük zararlar vermiş oldukları cümle ilim ve tarih erbabının ittifak
ettikleri bir durumdur. Batıniler isimlerine de layık bir tarzda sosyal hayatta
gizlilikle Sünni İslam’a düşmanlıklarını sürdürmüşler, haçlılarla tarih boyunca
ittifaklar kurarak Sünni dünyanın iki taraftan kıskaç altına alınmasına sebep
olmuşlar, “Karmati”lik şeklinde terör devletleri, “Haşhaşin”ler şeklinde
tarihteki ilk cinayet şebekelerini kurarak yıllarca huzur ve asayişin yok
olmasına sebebiyet vermişlerdir. Sünni ve mutasavvıf sayılan tasavvufun meşhur
üstadı Hallacı Mansur’un idamı dahi Karmati’lerle olan ilişkisi sebebiyle
olduğu bilinmektedir. O devirlerde tasavvuftaki vahdeti vucut inancına gönül
vererek “Enel Hak” diyen sürüsüyle sufi vardı ve hiç birine de dokunulduğunu
tarihen bilmiyoruz. Sonuç olarak Batınilik uzun müddetten beridir yeraltına
çekilmiş gözükse de tasavvuftaki yumuşak karın kendilerini tarikatlar şeklinde
gizlemelerine ve aynı inançlarını sürdürerek yaymalarına olanak sağlamaktadır.
Tarihte İmam Gazali, İbni Teymiye başta olmak üzere bir çok âlim ve devlet
adamı bu batini komploya karşı koymuşlar, Gazali Sünni ve zühd esaslı bir şekil
verme amacıyla tasavvufu kabullenmiş, İbni Teymiye ise ayrı bir isim ve ayrı
bir duruş göstermesinden şikâyetçi olduğu tasavvufa karşı mesafesini korumuştur.
Neticede Bâtınilik her zaman yeniden diriltilmeye müsait, sakınılması ve
uyarılması gereken bir akımdır. İncelediğimiz rivayetin Bâtınilere dayanak
teşkil etmesi ise bizim bu rivayeti ele almamızın ne derece isabetli olduğunu
ortaya koymaktadır.
4-
Yorum şekline ise yukarıda değinmiş ve cevabını
vermiştik. Özetleyecek olursak Ebu Hureyre’nin neyi gizlediği belli olmadığı
halde “onun gizlediği şeri ilim olamaz. Olsa olsa kıyamet ve ahvalini anlatan
ilim ya da fiten hakkındaki ilimdir v.s.” tarzı yorumları tasvip etmiyoruz. Çünkü
bunlar subjektif / öznel şeylerdir; bununla beraber “zan” kelimesinin kapsamına
dâhil olup dolayısıyla ilim değildir. Sonra yukarıda da işaret ettiğimiz gibi
peygamberin (s.a.v.) ilmi ne olursa olsun –ister hukuki bir hüküm ya da başkası-
tamamen dini bir emanettir; bu ilmi emanet kişiye ait bir şey değildir ki onu
açıklayıp açıklamamakta muhayyer olsun. Eğer böyle bir emanet Ebu Hureyre’nin
yanında var idiyse bunu açıklamaması onun için büyük bir vebal olur ki biz bunu
Ebu Hureyre gibi suffe ashabından, ömrünü ilme ve Rasulullah’ın ilmini yaymaya
adamış biri hakkında asla yakıştıramayız. Sonra bizzat Ebu Hureyre’nin kendisi
ilmi ketmetmenin ne kadar feci olduğunu yukarıda geçen ayetlere dayanarak belirten
kişidir. Bu çelişkiye de dikkat çekmiştik.
SONUÇ :
Bu rivayetin doğru kabul edilmesi durumunda tüm bidat ve
batini guruplar –iş bu rivayetin Buhari de de yer almış olması sebebiyle -
kendileri için çok güçlü bir dayanak bulmuş olmaktadırlar. Çünkü tüm bid’i ve
Bâtıni gurupların yegâne iddiası işte bu rivayette de söz konusu edildiği gibi
Hz. Peygamberin ashabından bazılarına gizli bir takım ilimler telkin ettiği
yönündedir. Çünkü rivayette bahsedilen “iki kap ilim çeşidi”nden ikincisinin ne
olduğu meçhuldür. Bu da din de büyük bir istismar boşluğuna yol açacak ve dinde
bir eksiklik varmış gibi gösterenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe
yaramayacaktır. Bu satırların yazarı iş bu rivayetten ilk defa böyle istismar
cihetinde hareket edenlerin meclislerinde haberdar edilmiştir.
Hülasa bu rivayet hiç bir maddi ve manevi sorunumuzu
çözemediği gibi fazladan sorun çıkarmaktan, kafa karıştırmaktan saf ve nezih
itikatlara şüpheler ika etmekten başka neye yarayabilir? Bütün hurafeci ve
sapkın guruplar bu rivayeti kendileri lehine gayet rahatlıkla kullanabilir.
T.D.V. İslam Ansiklopedisi Ebu Hureyre maddesi yazarı sayın M. Yaşar Kandemir
hocamızın mevzu bahis rivayetimizi kastederek Ebu Hureyre’nin aleyhine
değerlendirildiğinden yakındığı ve cevap vermek için uğraş verdiği
görülmektedir. Halbuki biz bunu gerekli
görmüyoruz. Bu rivayeti kabul edilemez bulmak İslam’a zarar vermek için değil
tam tersine ona zarar vermek isteyeceklerin önüne geçmek içindir. Ebu Hureyre
bu sözü söylemiş ya da söylememiş olsun bu onun şanına da bir halel getirmez.
Çünkü ondan daha önemlisi Kuran ve Sünnetin şanıdır. Ve yine önemli olan bizim Kuran
ve Sünnet ışığında neyi alıp neyi bırakabileceğimizi bilmemizdir.
[1] Fethul
bari, c. 1, s.292
[2] A. g. e.
[3] T.D.V.
İslam Ansiklopedisi, Ebu Hureyre md. C. 10, s.
[4] A. g. e.
[5]
159. İndirdiğimiz belgeleri, biz onları Kitapta açıkladıktan
sonra gizleyenler var ya, onlara hem Allah hem de bütün lânet edebilenler lânet
eder.
160. Yalnız tevbe
edenler, ıslâh olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; onları ben
bağışlarım. Zira ben tevbeleri kabul ederim ve merhametliyim.
[6] Buhari,
İlim, 42
[7] Fethul
Bari, c.1 s.293
[9] Buhari,
ilim, 4
[10] Fethul
Bari, c. 1, s.293
[11] "خوفا علي نفسه منهم"
[12]
Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, D.İ.B. Yay. C.1, s.117
(Sadeleştirilerek alıntılanmıştır.)
[13] Müslim
[14] Fethul
Bari, c. 1, s.293
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)