FETVA ALMAK VE VERMEKTEKİ ÖLÇÜLER
Karşılaştığımız
dünyevi olsun uhrevi olsun herhangi bir konuda ehline danışarak aldığımız
cevaplara “fetva” diyoruz. Bir Müslümanın hayatında fetva vermek ve almak çok
önemlidir. Çünkü her Müslüman yaptığı her işi Allah ve rasulunun gösterdiği
bildirdiği ölçülere göre düzenlemek zorundadır. Kuran ve sünnetin çerçevesine
uymayan; İslam’ın temel ana konularıyla uyuşmazlık içinde olan her bir şeyden
Müslüman uzak kalmalıdır. İşte bu zorunluluk “fetva verme ve alma” durumunu
ortaya çıkarır. Müslüman bilmediğini bilen bir alime sorarak kendine diniyle
çelişmeyecek bir yol çizer.
Bilenlere
sormak Kuran’da “Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz!” (Nahl, 43) denilerek
teşvik edilen bir tutumdur. Bunun dışında Hz. Peygamber (a.s.v.) zamanında
ashap devamlı olarak peygambere bilmedikleri şeyleri sormuşlar hatta herşeyi
sorma gayretlerinden dolayı da uyarılmışlardı:
“Ey iman edenler! Açıklandığı ve hüküm
indirildiği takdirde hoşunuza gitmeyecek şeylerden sormayın! Eğer siz Kuran
peygambere indirildiği sırada soracak olursanız hakkında hüküm açıklanır,
halbuki Allah o hükmü sizden affetmektedir.” (maide 101)
Fakat
ashabın arasında fakih kişiler bulunmaktaydı. Bu kimseler ashaba her konuda yardımcı
olur ve onların sorularını cevaplardılar. Hz. Ali, Hz. Abdullah bin Mesut, Abdullah
b.Ömer böyle fakih kimselerdendi.
Peygamberimiz
bilmedikleri halde fetva verenler için “Sizin fetva verme konusunda en cüretli
olanınız ateşe atılama konusunda da en cüretli olanınızdır” buyurarak ashabını
bilmeden bu işe girişmemeleri konusunda uyarmaktaydı.
Ashabın
kendisi de bu hususa son derece dikkat göstermişlerdi. Mesela bir gün Hz.
Ebubekir Cuma hutbesini okurken Abese suresindeki “ebben” kelimesine gelince duraksamış,
bunun manasını bilememiş ve cemaatten bilen olup olmadığınısormuştu. Bunun akabinde
de tarihe geçmiş şu sözlerle bizleri bilinçlendirmişti: “Allah’ın kitabı
hakkında bilmediğim bir şeyi söylersem beni hangi gök gölgelendirir; hangi yer
beni üzerinde taşır? Beni sorumluluktan kim kurtarabilir?”
Ömer Nasuhi Bilmen
“Istılahı Fıkhiyye”sinde fetva hakkında şunları kaydetmektedir: “Fetva vermek
pek mühimdir. Büyük bir manevi sorumluluğa sebep olabilir. Sorulan herhangi bir
dini meseleye, o husustaki hükümleri tam olarak bilemeden verilen cevap
isabetli bile olsa bu din adına büyük bir cüret sayılmalıdır. Bu İslam adına
yapılan bir iftira olmakla birlikte şeri hükümlere karşı da laubali bir
davranıştır. Müslümanların kutsallarına karşı saygısızlıktır. İşte bunun için
bir mesele hakkında tam araştırmadan fetva vermeyi engellemek için bir çok dini
emir mevcuttur. Nitekim bir ayeti kerime de “Bilmediğin bir şeyin arkasına
düşme! Hakkında hüküm verme! Şüphesiz ki kulak göz kalp bunlardan her biri
kendisinden kendisiyle sahibinin işlediklerinden sorumlu olacaktır.” (İsra, 36)
Buyurulmaktadır.
“Fetva
vermek büyük bir ilim ve ihtisas işidir ayetlerin manalarını yüzeysel bir
şekilde anlayabilen, hafızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kişilerin bir
müçtehide tabi olmaksızın şeri delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve
kendi adlarına fetva vermeleri doğru olmaz. Hatta bir zamanlar Arapçayı
gerçekten iyi bilen hafızalarında yüzbinlerce hadisi şerif bulunan bir çok alim
bile ictihad davasına kalkışmamış, fetva vermekten
çekinmiş ve bu işi fıkıh ilminde derinleşmiş alimlere bırakmıştır.” (Ömer
Nasuhi, Istılahatıfıkhiye kamusu, c.1 s. 249- 250)
Fetva vermek
Allah adına konuşmak anlamına gelmektedir. Onun için bu işi çok ciddiye almak
zorundayız. Allah cc. Kuran’da “Dillerinize geldiği gibi “şu helal” “şu haram”
demeyiniz! Böyle yapmakla Allah’a iftira etmiş olursunuz. Allah’a yalan yere
böyle iftira edip yalan uyduranlar ise kurtuluşu bulamazlar.”(Nahl, 116)
buyurulmuştur.
Bunun için
fetva verecek kimsede dini ilimlerde çok iyi bir tahsil yapmış olması Arapçayı
çok güzelce bilmesi sonra kuran ve hadis ilimlerinde gayet mahir olması,
şüpheli şeylerle fetva vermemesi, ilmiyle amil bir alim olması, ehli takva
olması gibi özellikler aranmalıdır.
Müctehid
imamlardan da bu hususta bir çok güzel sözler nakledilmiştir. Mesela İmam Ebu
Hanife : “Bildiklerimi söylemediğim için Allah’ın bana gazap edeceğinden
korkmasaydı fetva vermezdim” ; İmam Malik ise : “Bir kimseye bir mesele
hakkında fetva sorulduğunda o kimse kendisini cennetle cehennem arasında
görmedikçe fetva vermeye kalkmasın!” demektedirler.Bu da onların bu konuda ne
kadar hassa olduklarını göstermektedir.
Konuyu Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) mühim bir ikazı ve öğüdüyle tamamlamak istiyorum, O şöyle
diyor:
“ Allah insanlardan
ilmi soyup çıkararak almayacaktır. Fakat onların arasından alim olanların vefat
edip arkalarından ilim adamı olacak kimselerin gelmemesiyle ilmi insanların
arasından kaldırır. Ta ki tek bir alim kalmayıncaya dek bu böyle sürer.
İnsanların arasında Alim kalmadığı zaman ise insanlar kendilerine cahil
başkanlar edinirler, onlara din hususunda danışır ve soru sorarlar onlarda
insanlara bilgisizce cevaplar verir ve hem sapar hem de saptırırlar.” (Buhari,
İlim, 34)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder