26 Mart 2016 Cumartesi

 FETVA ALMAK VE VERMEKTEKİ ÖLÇÜLER
Karşılaştığımız dünyevi olsun uhrevi olsun herhangi bir konuda ehline danışarak aldığımız cevaplara “fetva” diyoruz. Bir Müslümanın hayatında fetva vermek ve almak çok önemlidir. Çünkü her Müslüman yaptığı her işi Allah ve rasulunun gösterdiği bildirdiği ölçülere göre düzenlemek zorundadır. Kuran ve sünnetin çerçevesine uymayan; İslam’ın temel ana konularıyla uyuşmazlık içinde olan her bir şeyden Müslüman uzak kalmalıdır. İşte bu zorunluluk “fetva verme ve alma” durumunu ortaya çıkarır. Müslüman bilmediğini bilen bir alime sorarak kendine diniyle çelişmeyecek bir yol çizer.
Bilenlere sormak Kuran’da “Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz!” (Nahl, 43) denilerek teşvik edilen bir tutumdur. Bunun dışında Hz. Peygamber (a.s.v.) zamanında ashap devamlı olarak peygambere bilmedikleri şeyleri sormuşlar hatta herşeyi sorma gayretlerinden dolayı da uyarılmışlardı:
 “Ey iman edenler! Açıklandığı ve hüküm indirildiği takdirde hoşunuza gitmeyecek şeylerden sormayın! Eğer siz Kuran peygambere indirildiği sırada soracak olursanız hakkında hüküm açıklanır, halbuki Allah o hükmü sizden affetmektedir.” (maide 101)
Fakat ashabın arasında fakih kişiler bulunmaktaydı. Bu kimseler ashaba her konuda yardımcı olur ve onların sorularını cevaplardılar. Hz. Ali, Hz. Abdullah bin Mesut, Abdullah b.Ömer böyle fakih kimselerdendi.
Peygamberimiz bilmedikleri halde fetva verenler için “Sizin fetva verme konusunda en cüretli olanınız ateşe atılama konusunda da en cüretli olanınızdır” buyurarak ashabını bilmeden bu işe girişmemeleri konusunda uyarmaktaydı.
Ashabın kendisi de bu hususa son derece dikkat göstermişlerdi. Mesela bir gün Hz. Ebubekir Cuma hutbesini okurken Abese suresindeki “ebben” kelimesine gelince duraksamış, bunun manasını bilememiş ve cemaatten bilen olup olmadığınısormuştu. Bunun akabinde de tarihe geçmiş şu sözlerle bizleri bilinçlendirmişti: “Allah’ın kitabı hakkında bilmediğim bir şeyi söylersem beni hangi gök gölgelendirir; hangi yer beni üzerinde taşır? Beni sorumluluktan kim kurtarabilir?”
Ömer Nasuhi Bilmen “Istılahı Fıkhiyye”sinde fetva hakkında şunları kaydetmektedir: “Fetva vermek pek mühimdir. Büyük bir manevi sorumluluğa sebep olabilir. Sorulan herhangi bir dini meseleye, o husustaki hükümleri tam olarak bilemeden verilen cevap isabetli bile olsa bu din adına büyük bir cüret sayılmalıdır. Bu İslam adına yapılan bir iftira olmakla birlikte şeri hükümlere karşı da laubali bir davranıştır. Müslümanların kutsallarına karşı saygısızlıktır. İşte bunun için bir mesele hakkında tam araştırmadan fetva vermeyi engellemek için bir çok dini emir mevcuttur. Nitekim bir ayeti kerime de “Bilmediğin bir şeyin arkasına düşme! Hakkında hüküm verme! Şüphesiz ki kulak göz kalp bunlardan her biri kendisinden kendisiyle sahibinin işlediklerinden sorumlu olacaktır.” (İsra, 36) Buyurulmaktadır. 
“Fetva vermek büyük bir ilim ve ihtisas işidir ayetlerin manalarını yüzeysel bir şekilde anlayabilen, hafızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kişilerin bir müçtehide tabi olmaksızın şeri delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve kendi adlarına fetva vermeleri doğru olmaz. Hatta bir zamanlar Arapçayı gerçekten iyi bilen hafızalarında yüzbinlerce hadisi şerif bulunan bir çok alim bile ictihad davasına kalkışmamış, fetva vermekten çekinmiş ve bu işi fıkıh ilminde derinleşmiş alimlere bırakmıştır.” (Ömer Nasuhi, Istılahatıfıkhiye kamusu, c.1 s. 249- 250)
Fetva vermek Allah adına konuşmak anlamına gelmektedir. Onun için bu işi çok ciddiye almak zorundayız. Allah cc. Kuran’da “Dillerinize geldiği gibi “şu helal” “şu haram” demeyiniz! Böyle yapmakla Allah’a iftira etmiş olursunuz. Allah’a yalan yere böyle iftira edip yalan uyduranlar ise kurtuluşu bulamazlar.”(Nahl, 116) buyurulmuştur.
Bunun için fetva verecek kimsede dini ilimlerde çok iyi bir tahsil yapmış olması Arapçayı çok güzelce bilmesi sonra kuran ve hadis ilimlerinde gayet mahir olması, şüpheli şeylerle fetva vermemesi, ilmiyle amil bir alim olması, ehli takva olması gibi özellikler aranmalıdır.
Müctehid imamlardan da bu hususta bir çok güzel sözler nakledilmiştir. Mesela İmam Ebu Hanife : “Bildiklerimi söylemediğim için Allah’ın bana gazap edeceğinden korkmasaydı fetva vermezdim” ; İmam Malik ise : “Bir kimseye bir mesele hakkında fetva sorulduğunda o kimse kendisini cennetle cehennem arasında görmedikçe fetva vermeye kalkmasın!” demektedirler.Bu da onların bu konuda ne kadar hassa olduklarını göstermektedir.
Konuyu Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mühim bir ikazı ve öğüdüyle tamamlamak istiyorum, O şöyle diyor:

“ Allah insanlardan ilmi soyup çıkararak almayacaktır. Fakat onların arasından alim olanların vefat edip arkalarından ilim adamı olacak kimselerin gelmemesiyle ilmi insanların arasından kaldırır. Ta ki tek bir alim kalmayıncaya dek bu böyle sürer. İnsanların arasında Alim kalmadığı zaman ise insanlar kendilerine cahil başkanlar edinirler, onlara din hususunda danışır ve soru sorarlar onlarda insanlara bilgisizce cevaplar verir ve hem sapar hem de saptırırlar.” (Buhari, İlim, 34) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder