27 Mart 2016 Pazar

HUTBE              : KAİNATLA AHENK VE DÜZEN
 Yer ve gökleri yoktan vareden biz insanoğluna her nimetini esirgemeden veren Rabbimize hamdolsun. Mülkün sahibi bedenlerin Ruhların hayatın ve Ahiretin maliki sahibi yüce rabbimize şükürler olsun.
O bizleri yarattı. O’nun bizi yarattığı günden önce biz ler yokluk ve hiçlik deryasının içinde kayıptık. O bizi bu kayıplıktan bu yokluktan varlığa çıkardı. Bizlere yaşam için gerekli her şeyi temin etti.
Döşek gibi bir yer,  mis gibi bir hava,  gürül gürül akan sular, ve sair her güzelliği bizlere hazırladı ve sundu. O bu kainatı büyük bir nizam,  düzen ve uyum içinde yarattı. Güneş ve ay milyonlarca yıldır insanların iyiliği için bir gün bir saat hatta bir an bile durup dinlenmeden yerlerinden oynamadan mesailerini sürdürüyor. Yeryüzü hiç durmadan Rabbinin ona emrettiği gibi devinimini devam ettiriyor. Göğe bakınız! Nasıl da Rabbinin emrine sıkı sıkıya bağlı bir şekilde insanları bitki ve hayvanları susuz bırakmamak için yağmurlarını yağdırıyor, rüzgarlarını estiriyor..
Yere bakın! Göğün kendisine bahşettiği suyu nasılda misafirperver bir biçimde karşılıyor. Onunla hemhal olup hep birlikte insana nimetlerini sunuyor. Allah veriyor veriyor veriyor ama hiç almıyor. Bizden vergi istemiyor, kira istemiyor, sermayesine ortak olun demiyor. Karşılıksız meccani veriyor. Fakat o bize şunu söylüyor: “Ey akıl ve irade sahibi insan! Şu kainatta ki ahenge bak! Ve ibret al! Sen de o ahengin bir parçası ol! Şu düzenli kainatın düzenini bozma! Onda ki ahenge bir halel getirme! Güneşle ayla yıdızlarla havayla suyla yerle gökle savaşma, kardeş ol! Güneş gibi samimi ve sıcak, rüzgar ve yağmur gibi cömert, denizler gibi engin ve geniş, toprak gibi sabırlı ve kararlı ol! insanlara karşı ovalar gibi tevazulu,  zulme karşı ise dağlar gibi eğilmez ol! Hava gibi su gibi aranan ol; sevimli ve sevgili ol! Hasılı şu kainatı düzeninde yürütmek için elele verip çabalayan tüm unsurları gibi çalışkan ol!  Diyor.
M.M. yüce rabbimiz işte bu kainattaki ahenk ve uyumun nasıl süreceğini ; insanın bu koca evrenle bütünleşmesinin nasıl olacağını anlatmak için biz insanlara hak din İslamı, sözleri olan kitabı kuranı Kerimi ve ondaki şeriatı ve hükmünü indirmiştir.  Kainattaki her varlık nasıl ki Allah’a karşı görevlerini eksiksiz yerine getiriyorsa insanda hem yaratanına hem de kainattaki diğer yaşayanlara karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmelidir.
Yaratanımıza karşı olan görev ve sorumluluklarımızı şöyle özetlememiz mümkündür: Yüce rabbimiz bizlerden en başta ona doğru bir biçimde iman etmemizi ister: o kendisinden başka hiçbir ototite ve egemen tanımayan, her şeyin sahibi, hayatın ve ölümün yaratıcısı, yoktan vareden ve yaptığından asla sorumlu tutulamayan / hesap sorulamayan bir ilahtır. Aldığımız nefeslerin, havayla doldurduğumuz ciğerlerimizin, düşündüğümüz akıllarımızın, hislerimizin kaynağı ruhlarımızın, iş tutuğumuz ellerimizin ve göreve koştuğumuz ayaklarımızın yaratıcısı ve sahibi O’dur. O mülkünde asla hiçbir ortaklığa razı değildir. O insanların tek rabbidir. Onun için ibadetler ve mutlak itaatler sadece Allah’a olmalı, Allah’ın dışındaki hiçbir mahluka ibadet / dua ve mutlak itaat yani Allah’a itaatten kaynaklı olmayan bir itaat yapılmamalıdır. Hüküm Allah’a aittir. Söz Allah’a aittir. Onun emrine muhlefet ya da ona isyan ederek yapılan hakimiyet ve otorite iddiası ilahlık iddiasıyla aynı şeydir. Allah’ın açık hükümlerine rağmen kendi hevalarından hükümler icad edenler söylemeselerde aslında ilahlığa soyunmuş birer ilah taslağıdırlar. Onlar kendilerine itaat edip boyun eğenleri kullaştırır ve insanları da kendilerine kul olmaya çağırırlar. Allah’ın hükmünü terk ederek Allah’tan başkalarının hükümlerine boyun eğenler de boyun eğdikleri kim olursa olsun yoldan sapmış birer müşrik olmaktan kurtulamazlar.
Allah’a olan inancımızı böylece kılıp düzelttikten  sonra rabbimiz bizlerden  pratik hayat alanımızda  adil kişiler olmamızı ister, yani her yerde ve her zeminde ve vicdandan merhametten kaynaklanan kuşatıcı bir adalet..  Akabinde Rabbimiz bizden ihsan sahibi olmamızı, cömert olmamızı, veren el olmamızı, iyiliksever olmamızı istemektedir. İşte kainatta ki sosyal adaletin, küresel huzur ve mutluluğun tek çaresi bunlardır. Adalet ve ihsan.. Bu ölçüler bize her peygamberle tekrar tekrar gönderilmiş ve son elçi Muhammed Mustafa ile yeniden insanlığın yüzüne okunmuş ve hala okunmaktadır. İslam’da ebeveyn hakkı, akraba hakkı, konu komşu hakkı diye anlatılan haklar hep rabbimizin koyduğu o düzenin devamını sağlamak için vaz’ edilmiştir.
Muh. Müs.  Şimdi bira da bu düzeni yıkan unsurlardan mevzu bahs edelim: İslam’ın insanların eline verdiği ölçülerin içinde et ve kemik ve kandan meydana gelmiş bedenlere, dış güzelliklere, maddeye ve maddesel başarılara  tapmak ve tapınmak ve bunları kutsamak  yoktur. Fakat şeytanın ve cahili toplumların ölçüsü ise tamda bunlara tapınmak ve bunları kutsamakla meydana gelmektedir ki işte bu amansız madde fikri kainatın düzenini bozan onu yoldan çıkaran şeylerdendir.
İkinci olarak Allah’ın kainatın daki düzenin sürmesi için insanlara indirdiği talimatlarında ırkçılık yapmak yaptırmak, yani belli bir ırkın soyun sopun her ne şekilde olursa olsun üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmak yoktur. Bu haramdır. Bile bile yapmak yaptırmak yapanlara destek vermek küfürdür, Allah’a isyandır.  Aynı şekilde Fuhuş yapmak ve yaptırmak; fuhşu her ne surette olursa olsun teşvik etmek, aile düzenini bozucu faaliyetlerde bulunmak ta haramdır, çirkindir ve Allah’a isyandır.  İçki içmek ve içilmesini sağlamak; teşvik etmek onu günün gereği gibi görüp göstermek isyandır küfürdür ve hak yoldan çıkmaktır. Hasılı  Kumar oynamak ve oynattırmak teşvik etmek; faiz yemek ve yedirmek faizci düzen kurmak onu savunmak ona destek olmakta aynıdır; hırsızlık, yolsuzluk, hortumculuk, gayri meşru komisyonculuk  yapmak ve yaptırmak; haksız kazanç sağlamak ve sağlanmasına izin vermek;  kadınları tesettürsüz örtüsüz ve haya ve ardan uzak kıyafetlerle sokaklara çıkarmak hep bu kainattaki ahengin bozulmasına sebep olan hallerdir hepsi haramdır. Hak Dine savaş açmak hak dinin gerçeklerini insanlardan gizlemek için mücadele vermek Müslüman bir milletin çocuklarını okullar medya basın ve yayın faaliyetleriyle hak dinden habersiz cahil ve isyankâr yetiştirmek işte bunlar asıl fitnedir ve toplumsal ve küresel huzursuzluk ve anaşinin de temel sebebidir. Bu hallerin tamamı kainatın düzenini bozan huzurunu kaçıran asıl işlerdir.
Muh. Müs. Bu dünyada huzur bulmanın tek bir yolu vardır. Göklerle ve yerle bütünleşmek, kainatın bir organı ve bir parçası olduğunu hatırlayarak göklerin ve yerin boyun eğdiği yüceler yücesi Allah’a boyun eğmektir. Huzurun, sevgi ve saygının, içsel bütünlük ve tatminin, toplumsal mutluluk ve refahın anahtarı ve tek çaresi budur. 
Biraz önce saydığımız isyan ve aşırılıkların ise özgürlükle hür olmakla bir alakası da yoktur. Bunları insani özgürlük kapsamında göstermeye çalışmak ancak şeytani bir göz boyama kampanyasıdır.  Haddi aşmanın yoldan sapmanın -kendine ve içinde yaşadığın topluma faydalı olmamak bi yana hatta ona zarar vermenin özgürlük kapsamında değerlendirilmesi kocaman bir yalan ve akla zarar bir mantıksızlıktır.
Ey insanlar! Düşünün ve söyleyin Allah aşkına kanatlanıp uçabiliyor musunuz? Solungaçlanıp yüzebiliyor musunuz? Allah’ın taktir ettiği ecel geldiğinde Azraili savabiliyor musunuz? Yaşlanmaktan nefret ediyorsunuz ama yaşlanıyorsunuz hastalanmaktan da nefret ediyor fakat ondan da kurtulamıyorsunuz! Soruyorum sizin özgürlüğünüzü elinizden alan sadece İslam’ın açık hükümleri mi yoksa insan olmaktan yaratılmış olmaktan kaynaklanan hayatımızın gerçeği mi? 
Soruyorum ey Müslümanlar! Allahın size verdiği özgürlüğün, hakk ve adaletin daha iyisini, daha yücesini ve daha üstününü kim verebilir? Allah’tan daha güzel kim yönetip, hükmedebilir? Bir insanın yine kendi gibi insanların yaptıkları, uydurdukları, heva ve arzularıyla oluşturdukları kanunları ve kuralları mı üstün ve faziletlidir; yoksa göklerin ve yerin hem yaratıcısı, hem sahibi, hem gaybleri ve aşikareleri en iyi bilen Allah’ın kanun ve hükümleri mi daha üstün ve faziletlidir?
Ey Müslüman kardeşim! Şeytan ve yardımcıları, insan ve cin şeytanları iş başındadır. Onlar her hakkı batıl, her batılı da hakmış gibi göstermek için çabalayıp dururlar. Onlar Allah’ın doğru ilan ettiğini yanlışlamak için çırpınırlar fakat onlar Allahın karşısında malup olmaya mahkum bir topluluktur.

Ey Müslümanlar! Bizler başta kim ve ne olduğumuzu bilmeli ve bunun farkında olmalıyız. Bizler belli bir sistemi, düşünce ve hayat tarzı olan bir dinin mensuplarıyız. Bu din her şeyi bize talimatlarıyla bildirmiş bulunmaktadır. Bizim düşünce sistemimizle bu dine inanmayanların düşünce sistemlerinin arasında büyük farklılıkların bulunmasında da yadırganacak bir durum yoktur. Bizler müslümanız ve Müslüman gibi düşünürüz; bizi bir yaratanın olduğunu, onun bizi görüp gözettiğini hesap eder ona göre hayatımızı düzene koyarız. Müslümanların inandığı hakikatlere inanmayanların ise kim olurlarsa olsunlar Müslümanlarla aralarında hiçbir velayet hukukları bulunmamaktadır. İslamiyet aynı ırktan olmayı, aynı vatanda yaşamayı,  aynı şehirli olup hemşeri olmayı ya da inancın dışında herhangi bir başka unsuru insanları birleştirici / aynı başlık altında bir araya getirici bir sebep olarak görmemektedir. Bu dinin sisteminde insanları biraya getiren onları birleştiren ve ayrıştıran tek sebep ve unsur inançtır. İnanç birliğidir. Onun için şunu iyi bilmeliyiz. Ancak mü’minler kardeştir. Onları kardeş ilan eden nizam ise İslam nizamıdır. Ne mutlu bilen ve bildiği doğruları yaşayan Müslümanlara; ne mutlu İslam nizamına  tabi olanlara..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder