“EMRİ BİL MARUF” HAKKINDA NE
BİLİYORUZ?
“Emri bil
maruf ve nehyi anil münker”in manası : iyiliği emir ve kötülüğü engelleme faaliyeti
demektir. Burada “iyilik” olarak kastedilen şey en başta şeriatın sonra aklın
sonra örfün iyi dediği şeylerdir. Şeriat kitap sünnet icma ve kıyas ile belli
bir temele oturmaktadır. Akıl da sağlam manevi kir ve hastalıklardan psikolojik
rahatsızlıklardan uzak salim bir akıldır. Bu tür akıl da şeriatta delil ve İkinci
dereceden bilgi kaynağıdır. Üçüncü olarak ta örftür. Şöyle ki : Yaşadıkları
zaman ve zemine göre insanlar hayatlarını kolaylaştırmak için bir sebebe bağlı
olarak bazı kurallar koyarlar. Bu kurallar şeriata akla ve mantığa ters
düşmedikçe İslam, insanların hayatlarını kolaylaştıran onlara belli bir düzen
veren örf gelenek kabilinden bu şeylerle çatışmaz. Mesela giyim kuşam konusunda
İslam öncelikle ana kuralları belirler. Elbisesizliği hoş görmez. Fakat bu
ölçülerin ötesinde insanların halkların nasıl bir giyim kuşam içinde
kendilerini ifade edeceklerini onların yaşam koşullarına bağlı olarak ortaya
çıkardıkları örf ve adetlerine bırakır. Örfün anlaşılması için daha açık bir
misal verecek olursak otöbüste veya herhangi bir yerde yaşlılara kalkılmasının
bir örf olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bir taşıtta ya da benzeri bir durumda
yaşlılara yer vermekle ilgili şeriatta bir “nas” hüküm bulunmamaktadır. Fakat
bunun kitap ve sünnette bulunmaması dinin bu konuda sukut etmesi gerektiği
anlamına gelmemelidir. Çünkü din insanların yaşayışlarını düzgün bir temele
oturtarak düzenlemek maksadında olduğuna göre halkın rahat ve düzende yaşaması
için insanların akıl bilgi, görgü ve
tecrube ışığında ortaya koydukları örf denen kurallara da itibar eder ve bunların
toplum içindeki yerlerini korumak için “maruf” kavramını öğretir. Kuran iyilik
kelimesini neden “maruf” kelimesiyle karşılamıştır? Bu gerçekten düşünülmeye
değer bir konudur. Bunun üzerinde kısmende olsa düünmenin bizi götüreceği sonuç
“maruf”un şeriatın sınırlarından daha geniş bir çerçevede algılanması
gerektiğidir. Çünkü şeriat bir toplumun ana/ temel kurallarını belirler. Fakat
bir toplum sadece temel kurallarla yaşamaz. Bunun yanında bir sürü ve çeşitli
ihtiyaçları olur toplumun. Allah’In kitabı Kuran işte bu gerçeği örf denilen ihtiyaçların
ve zaman zeminin ortaya
“Münker” den anlaşılacak şeyler ise bunların
tam tersi istikamette olan şeylerdir. Yani şeriatsızlık, akla muhalefet ve örfü
çiğnemek. Bundan insanları alı koymakta dinimizde vazgeçilmez bir görevdir.
Demek ki
“maruf” ve “münker” kelimelerinin tanımında etkili olan üç unsur : şeriat, akıl
ve örftür.
Emri bil
marufun farz sünnet ve müstahabı olduğu gibi nehyi anil münkerinde yasaklanması
farz olanı, yapılması mekruh olup yasaklanması vacip ve sünnet olanı
bulunmaktadır.
Buna göre
Müslümanlara farz olan bir emri açıklayıp onları bu emre uymaya çağırmakta
farzdır. Sünnet olan bir emri açıklayıp davet etmek ise sünnettir. Müslümanlara
haram olan bir davranışı açıklayıp insanları ondan kaçındırmak farz olduğu gibi
bunu yapmamakta günahtır.
Şundan asla
şüphe edilmemesi gerekir ki: Emri bil maruf ve nehyi anil münker vazifeleri
Müslümanlar üzerine asla göz ardı edemeyecekleri birer dini görevdir.
Emri bil
marufun ayetlerden ve hadislerden birçok delilleri bulunmaktadır.
“Sizden
hayra (imana) davet eden ve emri bil maruf nehyi anil münker vazifesini icra
eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtulanlar onlardır. Sakın kendilerine
apaçık ayetler geldikten sonra fırka fırka olup ayrılığa düşmeyiniz. Böylelerine
büyük bir ceza vardır.” (Ali İmran, 104)
“İşte bunun
için İslam’a davet et! ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Sakın o (küffarın)
isteklerine boyun eğme! Ve de ki: “Ben Allah’ın indirdiği kitaba iman ettim.
Sizin aranızda da adaletle hüküm vermekle emrolundum. Allah bizim de sizinde
Rabbinizdir. Bizim işlerimiz bize sizinkiler sizedir. Sizinle bizim aramızda (konu
anlaşıldıktan sonra) cedele (lüzum) yoktur. Allah hepimizi bir araya
getirecektir. Dönüş yalnız onadır” (Şura, 15)
Ey oğlum!
Namazını dosdoğru kıl ve Emri bil maruf ve nehyi anil münker yap! (Bu esnada)
başına gelen sıkıntılara da sabret! İşte bu büyük işlerdendir.(Lokman,17)
“Beni
İsrail’den kafir olanlar Davut ve İsa b. Meryem diliyle lanete
uğratılmışlardır. Bunun sebebi Allah’a isyanları ve (Şeriatın) hududunu
çiğnemelerindendir. Onlar yaptıkları kötülüklerden birbirlerini alıkoymazlar
da. İşte bu yaptıkları ne kadar kötü! Sen onların çoğunu kafirlerle dost
olmuş (kafirleri veli edindiklerini) görürsün. İşte kendileri için önden
gönderdikleri (günah) ne kadar kötü bir şey! O önden gönderdikleri Allah’ın
onlara gazabı ve azapta ebediyen kalışlarıdır. Eğer onlar gerçekten Allah’a ve
onun nebisine ve o nebiye indirilen ayetlere inanmış olsalardı asla o kafirleri
dost tutmazlar (veli edinmezler)di. Fakat onların çoğusu elbette yoldan
çıkmışlardır.”(Maide, 78)
Allah’ın son
elçisi Muhammed El-Mustafa, El- Mücteba Sallalahu aleyhi ve selem de şunları
söylemiştir:
“Hayır!
Vallahi ya emri bilmaruf ve nehyi anil münker yapar ve zalimin elinden tutup
onun hakka doğru ya çevirirsiniz ve onu hak üzere olmaya mecbur kılarsınız ya
da Allah hepinizin kalplerini biribirinize benzetir de sonra size –Beni İsraile
yaptığı gibi- toptan lanetini indirir.”
(Ebu Davut ,
Tirmizi)
“Nefsimi
elinde tutan Cenabı Allah’a yemin ederim ki, ya emri bil maruf ve nehyi
anilmünker vazifesini yerine getirirsiniz ya da yakın bir zamanda yce Allah’ın
katından indirdiği bir ceza ile yüzyüze gelirsiniz de duanız bile kabul
edilmez…” (Tirmizi)
“Ümmetim
dünyaya tazim ettiklerinde İslamın heybeti ve gücü ellerinden alınır. Ümmetim
emri bil maruf ve nehyi anil münker vazifesini terk ettiklerinde ise vahyi
ilahinin bereketinden mahrum kalırlar. Ümmetim birbirlerinin arkalarından atıp
tuttukları zaman Allah’ın yanındaki tüm kıymetlerini yitirirler.” (Tirmizi)
“Cihadın en
üstünü zalim bir sultana (yönetime) doğruyu söylemektir.” (Tirmizi)
“Allah
rasulu s.a.v. buyurdular ki: - Bir memleket içinde amelleri peygamber ameli
gibi olan 18 bin kişi olduğu halde cezaya ve zaba uğratılmışlardır.
Ashabı kiram
– Ya rasulallah, bu nasıl olabilir? Dediler.
Allahın
elçisi şöyle buyurdular: “Onlar Allah için kimseye öfkelenmezler; kimseye buğz
etmezlerdi. Onlar emri bil maruf ve nehyi anil münker de yapmazlardı.”
Bu görevi
her müslüman tek başına yapabileceği gibi emri bil maruf teşkilatları kurarak
yerine getirmeleri de mümkündür. Çünkü bir toplumda “emri bil maruf” işini
üslenmiş bir teşkilatının olması kaçınılmazdır. Bu işi yapacak kişilerde belli
seviyede bir dini /dünyevi kültürün oluşması için eğitim faaliyetleri
kesinlikle söz konusu olmalıdır. Başlangıç düzeyinden en ileri düzeye kadar
toplumda bu ilahi vazifeyi üslenecek kişiler yetiştirilmelidir. Bu işteki
başarı elbette bunu yapmaya girişecek kişilerdeki yetkinlik düzeyiyle orantılı
olacaktır. Temennimiz geçmişin büyük ve acı tecrübelerinden faydalanılarak en az hataya daha yakın çalışmalar yapılmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder