27 Mart 2016 Pazar

“EMRİ BİL MARUF” HAKKINDA NE BİLİYORUZ?
“Emri bil maruf ve nehyi anil münker”in manası : iyiliği emir ve kötülüğü engelleme faaliyeti demektir. Burada “iyilik” olarak kastedilen şey en başta şeriatın sonra aklın sonra örfün iyi dediği şeylerdir. Şeriat kitap sünnet icma ve kıyas ile belli bir temele oturmaktadır. Akıl da sağlam manevi kir ve hastalıklardan psikolojik rahatsızlıklardan uzak salim bir akıldır. Bu tür akıl da şeriatta delil ve İkinci dereceden bilgi kaynağıdır. Üçüncü olarak ta örftür. Şöyle ki : Yaşadıkları zaman ve zemine göre insanlar hayatlarını kolaylaştırmak için bir sebebe bağlı olarak bazı kurallar koyarlar. Bu kurallar şeriata akla ve mantığa ters düşmedikçe İslam, insanların hayatlarını kolaylaştıran onlara belli bir düzen veren örf gelenek kabilinden bu şeylerle çatışmaz. Mesela giyim kuşam konusunda İslam öncelikle ana kuralları belirler. Elbisesizliği hoş görmez. Fakat bu ölçülerin ötesinde insanların halkların nasıl bir giyim kuşam içinde kendilerini ifade edeceklerini onların yaşam koşullarına bağlı olarak ortaya çıkardıkları örf ve adetlerine bırakır. Örfün anlaşılması için daha açık bir misal verecek olursak otöbüste veya herhangi bir yerde yaşlılara kalkılmasının bir örf olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bir taşıtta ya da benzeri bir durumda yaşlılara yer vermekle ilgili şeriatta bir “nas” hüküm bulunmamaktadır. Fakat bunun kitap ve sünnette bulunmaması dinin bu konuda sukut etmesi gerektiği anlamına gelmemelidir. Çünkü din insanların yaşayışlarını düzgün bir temele oturtarak düzenlemek maksadında olduğuna göre halkın rahat ve düzende yaşaması için insanların akıl bilgi, görgü  ve tecrube ışığında ortaya koydukları örf denen kurallara da itibar eder ve bunların toplum içindeki yerlerini korumak için “maruf” kavramını öğretir. Kuran iyilik kelimesini neden “maruf” kelimesiyle karşılamıştır? Bu gerçekten düşünülmeye değer bir konudur. Bunun üzerinde kısmende olsa düünmenin bizi götüreceği sonuç “maruf”un şeriatın sınırlarından daha geniş bir çerçevede algılanması gerektiğidir. Çünkü şeriat bir toplumun ana/ temel kurallarını belirler. Fakat bir toplum sadece temel kurallarla yaşamaz. Bunun yanında bir sürü ve çeşitli ihtiyaçları olur toplumun. Allah’In kitabı Kuran işte bu gerçeği örf denilen ihtiyaçların ve zaman zeminin ortaya
 “Münker” den anlaşılacak şeyler ise bunların tam tersi istikamette olan şeylerdir. Yani şeriatsızlık, akla muhalefet ve örfü çiğnemek. Bundan insanları alı koymakta dinimizde vazgeçilmez bir görevdir.
Demek ki “maruf” ve “münker” kelimelerinin tanımında etkili olan üç unsur : şeriat, akıl ve örftür.
Emri bil marufun farz sünnet ve müstahabı olduğu gibi nehyi anil münkerinde yasaklanması farz olanı, yapılması mekruh olup yasaklanması vacip ve sünnet olanı bulunmaktadır.
Buna göre Müslümanlara farz olan bir emri açıklayıp onları bu emre uymaya çağırmakta farzdır. Sünnet olan bir emri açıklayıp davet etmek ise sünnettir. Müslümanlara haram olan bir davranışı açıklayıp insanları ondan kaçındırmak farz olduğu gibi bunu yapmamakta günahtır.
Şundan asla şüphe edilmemesi gerekir ki: Emri bil maruf ve nehyi anil münker vazifeleri Müslümanlar üzerine asla göz ardı edemeyecekleri birer dini görevdir.  
Emri bil marufun ayetlerden ve hadislerden birçok delilleri bulunmaktadır.
“Sizden hayra (imana) davet eden ve emri bil maruf nehyi anil münker vazifesini icra eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtulanlar onlardır. Sakın kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra fırka fırka olup ayrılığa düşmeyiniz. Böylelerine büyük bir ceza vardır.” (Ali İmran, 104)
“İşte bunun için İslam’a davet et! ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Sakın o (küffarın) isteklerine boyun eğme! Ve de ki: “Ben Allah’ın indirdiği kitaba iman ettim. Sizin aranızda da adaletle hüküm vermekle emrolundum. Allah bizim de sizinde Rabbinizdir. Bizim işlerimiz bize sizinkiler sizedir. Sizinle bizim aramızda (konu anlaşıldıktan sonra) cedele (lüzum) yoktur. Allah hepimizi bir araya getirecektir. Dönüş yalnız onadır” (Şura, 15)
Ey oğlum! Namazını dosdoğru kıl ve Emri bil maruf ve nehyi anil münker yap! (Bu esnada) başına gelen sıkıntılara da sabret! İşte bu büyük işlerdendir.(Lokman,17)
“Beni İsrail’den kafir olanlar Davut ve İsa b. Meryem diliyle lanete uğratılmışlardır. Bunun sebebi Allah’a isyanları ve (Şeriatın) hududunu çiğnemelerindendir. Onlar yaptıkları kötülüklerden birbirlerini alıkoymazlar da. İşte bu yaptıkları ne kadar kötü! Sen onların çoğunu kafirlerle dost olmuş (kafirleri veli edindiklerini) görürsün. İşte kendileri için önden gönderdikleri (günah) ne kadar kötü bir şey! O önden gönderdikleri Allah’ın onlara gazabı ve azapta ebediyen kalışlarıdır. Eğer onlar gerçekten Allah’a ve onun nebisine ve o nebiye indirilen ayetlere inanmış olsalardı asla o kafirleri dost tutmazlar (veli edinmezler)di. Fakat onların çoğusu elbette yoldan çıkmışlardır.”(Maide, 78)
Allah’ın son elçisi Muhammed El-Mustafa, El- Mücteba Sallalahu aleyhi ve selem de şunları söylemiştir:
“Hayır! Vallahi ya emri bilmaruf ve nehyi anil münker yapar ve zalimin elinden tutup onun hakka doğru ya çevirirsiniz ve onu hak üzere olmaya mecbur kılarsınız ya da Allah hepinizin kalplerini biribirinize benzetir de sonra size –Beni İsraile yaptığı gibi- toptan lanetini indirir.”
(Ebu Davut , Tirmizi)
“Nefsimi elinde tutan Cenabı Allah’a yemin ederim ki, ya emri bil maruf ve nehyi anilmünker vazifesini yerine getirirsiniz ya da yakın bir zamanda yce Allah’ın katından indirdiği bir ceza ile yüzyüze gelirsiniz de duanız bile kabul edilmez…”  (Tirmizi)
“Ümmetim dünyaya tazim ettiklerinde İslamın heybeti ve gücü ellerinden alınır. Ümmetim emri bil maruf ve nehyi anil münker vazifesini terk ettiklerinde ise vahyi ilahinin bereketinden mahrum kalırlar. Ümmetim birbirlerinin arkalarından atıp tuttukları zaman Allah’ın yanındaki tüm kıymetlerini yitirirler.” (Tirmizi)
“Cihadın en üstünü zalim bir sultana (yönetime) doğruyu söylemektir.” (Tirmizi)
“Allah rasulu s.a.v. buyurdular ki: - Bir memleket içinde amelleri peygamber ameli gibi olan 18 bin kişi olduğu halde cezaya ve zaba uğratılmışlardır.
Ashabı kiram – Ya rasulallah, bu nasıl olabilir? Dediler.
Allahın elçisi şöyle buyurdular: “Onlar Allah için kimseye öfkelenmezler; kimseye buğz etmezlerdi. Onlar emri bil maruf ve nehyi anil münker de yapmazlardı.”
Bu görevi her müslüman tek başına yapabileceği gibi emri bil maruf teşkilatları kurarak yerine getirmeleri de mümkündür. Çünkü bir toplumda “emri bil maruf” işini üslenmiş bir teşkilatının olması kaçınılmazdır. Bu işi yapacak kişilerde belli seviyede bir dini /dünyevi kültürün oluşması için eğitim faaliyetleri kesinlikle söz konusu olmalıdır. Başlangıç düzeyinden en ileri düzeye kadar toplumda bu ilahi vazifeyi üslenecek kişiler yetiştirilmelidir. Bu işteki başarı elbette bunu yapmaya girişecek kişilerdeki yetkinlik düzeyiyle orantılı olacaktır. Temennimiz geçmişin büyük ve acı tecrübelerinden faydalanılarak  en az hataya daha yakın çalışmalar yapılmasıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder