YA
HAMZA! YA HASAN! YA GEYLANİ!
İki Müslüman bir
araya geldi mi neden tartışmaya başlar? Kocaman kocaman cemaatler ve hocaların
ne dertleri var ki en ufacık bir konuda bile aralarında birlikten eser görülmez.Elbette
bunun kişisel nefsani sebepleri de vardır. Fakat bence asıl sebep neye nasıl
inanmamız gerektiği konusundaki kafa karışıklığımızdır. Konunun bir misalle
daha düzgün anlaşılacağından eminim.
Geçenlerde hali
vakti yerinde bir hemşerimi ziyarete gitmiştim.
Yanımızda başka misafirlerde vardı. Kıyafetleriyle sünnete uyduklarını
söyleyen ve medreselerde ilim okuyup okutmakla hemhal olan arkadaşlardı bunlar.
Bir ara söz Allah’tan başkalarından bir şey istememek gerektiğine geldi. Bu
sünnet ve ilim savunucusu arkadaşlar burada itiraz ettiler ve Hz. Hamza’nın
rüyada görünerek her yerde kendisinden de istenilmesi gerektiğini söylediğini
iddia ettiler. Buna inanamadım. Böyle bir rüya ya da benzeri bir yolla, değil
Hz. Hamza’nın,(rüya yoluyla) Allah’tan geldiği söylenen bir bilginin dahi
şeriata ayet ve sahih hadislere uygun olmadığı takdirde geçersiz olacağını
söylemek istedim. Beni aşağılamaya kalktılar. Herşeyi kendilerinin ve şeyhlerinin
daha iyi bildiği
iddiasındaydılar. Hatta şeyhleri zaten evliya olduğu için itiraz dahi edilemez
gibi bir güven içindeydiler. Ayet ya da
hadislerden kesinlikle tınmadılar. Muhataplarının ne söylediğini umursamadan dediklerinin
doğruluğunu savundular. Bizi evliyaya saygısızlıkla, tarikat düşmanlığıyla
itham ettiler. Halbuki ben sadece
“Allah’tan başkasına dua edilmemeli” demiştim. Gördüklerim duyduklarım
karşısında şok yaşadım desem abartmış sayılmam. Çünkü misvak kullanmanın, sağ
ayakla camiye girmenin, suyu oturarak içmenin faziletine dair dakikalarca
konuşan bu zevat “duanın yalnızca Allah’a yapılması” gibi itikadi ve ameli bir
konuda tek kelime edemedikleri gibi bu hakikati kabul etmemekte de ısrar
ediyorlardı. Evet anlaşamadık. Ortak hiçbir noktada buluşamadık. Eminim ibretle
bizi izleyen hemşerimhalimize bakarak acımıştır. Çünkü biz Müslümanların içler
acısı hallerine acımamak mümkün müdür? En başta aynı şeylere inanmıyorduk. Birimiz
abartılacak hiçbir özelliği bulunmayan
bir insanı göklere çıkarıyor ve onun dediğinden diyeceğinden başka hiçbir şeye
değer atfetmeyeceğini baştan kabullenmiş gözüküyordu. Ortayı bulamıyorduk. Bu olayın
etkisini uzun zaman üzerimden atamadım desem yeridir.
Aslında bu konuyla
ilgili başımdan geçenler sadece yukarıdaki olay da değil. Geçen senelerde bir
toplantıda annemin eline bir kağıt vermişler ve“Böyle dua edeceksin teyze” demişler.
Kağıda baktıydım. “Aman yarabbi” bir de ne göreyim. Aynen şöyleyazmıyor mu? : “Bir sıkıntın olduğu zaman Doğu yönüne dönüp
ayakta iken sağ elini kaldırıp “Ya Geylani!” Diye seslenirsen Allah’ın izniyle
pir Abdulkadir Geylani gelir ve senin derdine derman olur” Eyvah bunların hepsi
hurafe; bunlar boş ve batıl inançlar dememle kağıdı çöpe yollamam bir oldu.
İnsanımızı bunca hata ve batıl inanca düşüren şeyin “bilgisizlik” olduğuna
tekrar iman tazeledim. Dua etmek ki İslam dininin en büyük ve en önemli
ibadetlerinden biridir. Bunun hakkında bile kulaktan dolma her şeylere kanabiliyoruz
çünkü. O zaman gelin milletimizin bunca hataya düştüğü “dua”nın ne olduğuna
tekrar bir göz gezdirelim:
Allah’a dua etmek
ibadetlerin en kıymetlisi ve en sevimlisidir. Kuranı Kerim’de : “Deki duanız
olmasa rabbim size ne diye değer versin ki?” buyrulmuş böylece de duanın tüm
ibadet çeşitlerinin içindeki muhteşem mevkiine dikkat çekilmiştir.
Bununla birlikte Rabbimiz
(c.c.) kendisine dua etmemiziisteyerek“Ey kullarım bana dua ediniz; ben de
dileğinizi yerine getireyim” buyurmuş vebizleri kendisine dua etmeye davet
etmiştir.
Allah’ın elçisi
(s.a.v.) de bir sözünde:“Dua ibadetin özüdür” buyurmuş ve bir diğer ifadesinde
de “duanın ibadetin temeli” olduğunu bildirmiştir.
Her şeyde bir
usulveadab, belli şart ve kurallar olduğu gibi dua da bir takım şart ve
kurallar uyarınca yapılır. Hak din
İslam’ın duadaki en mühim ilkesi yapılacak duaların yalnızca Allah’a ait
olmasıdır. Hergün 5 vakit namaz, nafileler, Cuma ve bayram namazlarında defalarca
okuduğumuz ve rabbimizle ahdimizi yenilediğimiz Fatiha suresinde “iyyakena budu
ve iyyakenestain” yani“Ey rabbimiz! Bizyalnızsanakulluk eder veyalnız sendenyardım
dileriz” diyoruz. Buna göre dilek ve
isteklerimizi götüreceğimiz tek makam yüce rabbimizin makamı; Yardım istenecek,
imdat ve medet beklenecek tek ilah da Allah (c.c.) olmuş oluyor.
Bununla beraber dinimizİslam’da
Allah’tan başkasına tıpkı bir ilaha seslenilerek yapılan her çağrı nida ve
yakarışlar hiçbir mazeret kabul edilmeksizin şirk olarak tanımlanmaktadır.Kuran
ve sünnette bunun sayısız delil ve dayanakları bulunur. Mesela şu ayetlere
bakalım:
“Deki: şu dua edip
yalvardıklarınızı bana bir gösterin, yeryüzünde yarattıkları ne var? Yoksa
göklerin yaratılışına ortak mı olmuşlar? Eğer doğruysanız bana bundan önce
gönderilmiş bir vahiy yahut bir ilim getirin! Allah’ı bırakıp kendilerine
kıyamete kadar cevap veremeyecek olanlara çağıran/ dua ve kulluk edenden daha
sapmış kim olabilir ki? Halbuki o dua ettikleri bunların duasından da gafildir.
İnsanlar biraraya getirildikleri günde dua edilenler kendilerine yalvarmış
olanlara düşman kesilirler ve onların kendilerine yaptıkları kulluğu
reddederler.” (Ahkaf, 3-6)
“Hak dua ancak
Allah’a yapılandır. Allah’tan başkalarına dua ve niyaz edenlerin yalvardıkları
asla onlara cevap veremezler. Bu kişilerin durumu aynı suya ellerini uzatarak ağzına
gelmesini bekleyenlerin durumuna benzer. Halbuki o su onlara ebediyen ulaşmaz.
Kafirlerin duaları da ancak böyle boşu boşunadır.” (Rad, 15)
Buraya kadar
anlattıklarımızı toparlayacak olursak şu neticeye varmamız mümkündür.DuayalnızcaAllah’a
edilir. Yardım ancak Allahtan istenir.Medet ve himmet yalnızcaAllah’tan
beklenir.
İslam’daki temel
ana esas bu olduğu haldemalesefetrafa hurafe yayan bazı odaklarmilletimize : “Ya
Muhammed! Ya Hasan! Ya Hüseyin! Ya Hamza! Ya Geylani!ya daYa Ali! Ya veli!”diyerek
dua etmelerinive sıkıntılı zamanlarında bu zatları çağırmalarını, onlardan
yardım istemelerini öğretmekteler. Hatta hatta bu konuda hadis olarak
uydurulmuş bir sözü bile peygambere iftira etmekten kaçınmamaktalar. Güya
peygamberimiz: “İşlerinizde sıkıntıya düştüğünüz zaman ölülerden yardım
isteyiniz!” buyurmuştur diyorlar. Bir kere bu söz -muteber ya da değil- hiçbir kaynak hadis kitabında bulunmamaktadır.
Bazıları bu sözün “Keşful Hafa” isimli bir kitapta olduğunu söyler ve güya
hadis kaynağı göstermiş olduklarını ima ederler. HalbukiKeşful
Hafa kesinlikle bir hadis kaynağı değildir. Ehline de malum olduğu üzere bu
kitabın özelliği halk içinde hadis olarak bilinen sözlerin kaynağını ortaya
çıkarmaktır. O da bu sözübeynennas
tedavülde olduğu cihetle kitabına almış ve ciddi bir kaynak verememiştir. Kaynak
olarak gösterebildiği tek eser maalesef İbni Kemal’in kırk hadis kitabıdır.
Hadisten biraz anlayanlar bu bilginin hadis ilminde hiçbir şey ifade etmeyeceğini
kolaylıkla bilirler. Belki bundan hadis ilmi açısından hiçbir şey anlayamayız
fakat İslam’ın yozlaşma sürecinin nerelere kadar vardığını anlama konusunda
zihinlerimizi açacak bir yerlere geldiğimizden ise şüphe etmemeliyiz. Çünkü bu
sözün bir Osmanlı Şeyhülislamının “40 hadis” kitabına girebilmiş olması bile
başlı başına üzerinde durulmayı hak etmektedir.
“İşlerinizde
sıkıntıya düştüğünüzde ölülerden yardım isteyiniz!” sözünün batıl ve çirkin bir
söz olmasında ve Hz. Muhammed’e iftira olduğunda ilim adamlarınca hiçbir şüphe bulunmamaktadır.Bu söz İslam’ın temel
inanç ve pratik esaslarına son derece ters olduğu halde yazdıkları tefsir kitaplarına
kadar bu sözleri sokuşturanları haklı olarak Allah’tan korkmaya ve bu
yaptıklarından tevbe etmeye davet ediyorum. Çünkü bu yaptıkları Hz. Muhammed’e
iftiradır. O (s.a.v.) : “Her kim benim söylemediğim bir sözü bana atfederse
cehennem ateşindeki yerine hazırlansın” buyurarak kendisi adına uluorta söz
uydurmanın feci sonucunu dile getirmiştir.
Konuya dönersekİlim
ve bilgi, bilinç ve akide yoksunu bu tür odaklar açıkça “Ey Allah’ım” diyerek
dua etmenin hiçbir işe yaramayacağını, duanın kabul olabilmesi için illada bazı
aracılara ihtiyaç olduğunu söylüyor ve bilgisizce yüce Allah’a ve onun dinine
iftira ediyorlar.
Halbuki bizim dinimizin tümbatıl din ve inançlardan en
önemli farkı duanın yalnızcaAllah’a yapılmasını istemesidir.Yine
bunu tamamlayan en önemli bir diğer özellik ise dinimizdeibadet hususunda “Allah
ile kullar arasına giren hiç bir aracı sınıfın olmaması”dır. Peygamberler dahi
bu anlamda kullar ile Allah arasında her hangi bir aracılığa sahip değillerdir.
Peygamberler Allah’ın izniyle öğretici, muallim ve öğretmenler olarak gönderilen;
Allah’ın emir ve yasaklarını kullara bildiren seçilmiş kişilerdir. Bunun için İslam’da öğrenip öğretmekten ve
samimiyetle inanıp yaşamaktan daha üstün bir mevki bilinmemektedir. Buna göre Allah ile kulları arasında
tabir yerindeyse distribütörlük yapmaya kalkarak Allah’ın feyz rahmet bereket
ve yardımını kullara dağıtıcı bir zümrenin hak dinde yeri olmadığını söylemek
vebu hakikati açıkça ifade etmek her müslümanın boynunun borcudur. Hülasa yukarıda
işaret ettiğimiz hatalı, defolu fikirleri akla ziyan yorum ve tevillerle temize
çıkaranlar ve sonunda kim olursa olsun ölü ya da diri Allah’ın yaratmış olduğu mahlûkattan
herhangi birine yalvarış yakarışta bulunmayı hoş görüp gösterenler kendilerini
ne sanarlarsa sansınlar batıl yolların yolcularıdır. Tevbe etmeli ve bir olan Allah’a aracısız dua ve niyazda
bulunmalıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder