26 Mart 2016 Cumartesi

YA HAMZA! YA HASAN! YA GEYLANİ!
İki Müslüman bir araya geldi mi neden tartışmaya başlar? Kocaman kocaman cemaatler ve hocaların ne dertleri var ki en ufacık bir konuda bile aralarında birlikten eser görülmez.Elbette bunun kişisel nefsani sebepleri de vardır. Fakat bence asıl sebep neye nasıl inanmamız gerektiği konusundaki kafa karışıklığımızdır. Konunun bir misalle daha düzgün anlaşılacağından eminim.   
Geçenlerde hali vakti yerinde bir hemşerimi ziyarete gitmiştim.  Yanımızda başka misafirlerde vardı. Kıyafetleriyle sünnete uyduklarını söyleyen ve medreselerde ilim okuyup okutmakla hemhal olan arkadaşlardı bunlar. Bir ara söz Allah’tan başkalarından bir şey istememek gerektiğine geldi. Bu sünnet ve ilim savunucusu arkadaşlar burada itiraz ettiler ve Hz. Hamza’nın rüyada görünerek her yerde kendisinden de istenilmesi gerektiğini söylediğini iddia ettiler. Buna inanamadım. Böyle bir rüya ya da benzeri bir yolla, değil Hz. Hamza’nın,(rüya yoluyla) Allah’tan geldiği söylenen bir bilginin dahi şeriata ayet ve sahih hadislere uygun olmadığı takdirde geçersiz olacağını söylemek istedim. Beni aşağılamaya kalktılar. Herşeyi kendilerinin ve  şeyhlerinin  daha iyi  bildiği iddiasındaydılar. Hatta şeyhleri zaten evliya olduğu için itiraz dahi edilemez gibi bir güven içindeydiler.  Ayet ya da hadislerden kesinlikle tınmadılar. Muhataplarının ne söylediğini umursamadan dediklerinin doğruluğunu savundular. Bizi evliyaya saygısızlıkla, tarikat düşmanlığıyla itham ettiler. Halbuki ben sadece “Allah’tan başkasına dua edilmemeli” demiştim. Gördüklerim duyduklarım karşısında şok yaşadım desem abartmış sayılmam. Çünkü misvak kullanmanın, sağ ayakla camiye girmenin, suyu oturarak içmenin faziletine dair dakikalarca konuşan bu zevat “duanın yalnızca Allah’a yapılması” gibi itikadi ve ameli bir konuda tek kelime edemedikleri gibi bu hakikati kabul etmemekte de ısrar ediyorlardı. Evet anlaşamadık. Ortak hiçbir noktada buluşamadık. Eminim ibretle bizi izleyen hemşerimhalimize bakarak acımıştır. Çünkü biz Müslümanların içler acısı hallerine acımamak mümkün müdür? En başta aynı şeylere inanmıyorduk. Birimiz abartılacak  hiçbir özelliği bulunmayan bir insanı göklere çıkarıyor ve onun dediğinden diyeceğinden başka hiçbir şeye değer atfetmeyeceğini baştan kabullenmiş gözüküyordu. Ortayı bulamıyorduk. Bu olayın etkisini uzun zaman üzerimden atamadım desem yeridir.
Aslında bu konuyla ilgili başımdan geçenler sadece yukarıdaki olay da değil. Geçen senelerde bir toplantıda annemin eline bir kağıt vermişler ve“Böyle dua edeceksin teyze” demişler. Kağıda baktıydım. “Aman yarabbi” bir de ne göreyim. Aynen şöyleyazmıyor mu?  : “Bir sıkıntın olduğu zaman Doğu yönüne dönüp ayakta iken sağ elini kaldırıp “Ya Geylani!” Diye seslenirsen Allah’ın izniyle pir Abdulkadir Geylani gelir ve senin derdine derman olur” Eyvah bunların hepsi hurafe; bunlar boş ve batıl inançlar dememle kağıdı çöpe yollamam bir oldu. İnsanımızı bunca hata ve batıl inanca düşüren şeyin “bilgisizlik” olduğuna tekrar iman tazeledim. Dua etmek ki İslam dininin en büyük ve en önemli ibadetlerinden biridir. Bunun hakkında bile kulaktan dolma her şeylere kanabiliyoruz çünkü. O zaman gelin milletimizin bunca hataya düştüğü “dua”nın ne olduğuna tekrar bir göz gezdirelim:
Allah’a dua etmek ibadetlerin en kıymetlisi ve en sevimlisidir. Kuranı Kerim’de : “Deki duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin ki?” buyrulmuş böylece de duanın tüm ibadet çeşitlerinin içindeki muhteşem mevkiine dikkat çekilmiştir.
Bununla birlikte Rabbimiz (c.c.) kendisine dua etmemiziisteyerek“Ey kullarım bana dua ediniz; ben de dileğinizi yerine getireyim” buyurmuş vebizleri kendisine dua etmeye davet etmiştir.
Allah’ın elçisi (s.a.v.) de bir sözünde:“Dua ibadetin özüdür” buyurmuş ve bir diğer ifadesinde de “duanın ibadetin temeli” olduğunu bildirmiştir. 
Her şeyde bir usulveadab, belli şart ve kurallar olduğu gibi dua da bir takım şart ve kurallar uyarınca yapılır. Hak din İslam’ın duadaki en mühim ilkesi yapılacak duaların yalnızca Allah’a ait olmasıdır. Hergün 5 vakit namaz, nafileler, Cuma ve bayram namazlarında defalarca okuduğumuz ve rabbimizle ahdimizi yenilediğimiz Fatiha suresinde “iyyakena budu ve iyyakenestain” yani“Ey rabbimiz! Bizyalnızsanakulluk eder veyalnız sendenyardım dileriz” diyoruz.   Buna göre dilek ve isteklerimizi götüreceğimiz tek makam yüce rabbimizin makamı; Yardım istenecek, imdat ve medet beklenecek tek ilah da Allah (c.c.) olmuş oluyor.
Bununla beraber dinimizİslam’da Allah’tan başkasına tıpkı bir ilaha seslenilerek yapılan her çağrı nida ve yakarışlar hiçbir mazeret kabul edilmeksizin şirk olarak tanımlanmaktadır.Kuran ve sünnette bunun sayısız delil ve dayanakları bulunur. Mesela şu ayetlere bakalım:
“Deki: şu dua edip yalvardıklarınızı bana bir gösterin, yeryüzünde yarattıkları ne var? Yoksa göklerin yaratılışına ortak mı olmuşlar? Eğer doğruysanız bana bundan önce gönderilmiş bir vahiy yahut bir ilim getirin! Allah’ı bırakıp kendilerine kıyamete kadar cevap veremeyecek olanlara çağıran/ dua ve kulluk edenden daha sapmış kim olabilir ki? Halbuki o dua ettikleri bunların duasından da gafildir. İnsanlar biraraya getirildikleri günde dua edilenler kendilerine yalvarmış olanlara düşman kesilirler ve onların kendilerine yaptıkları kulluğu reddederler.” (Ahkaf, 3-6)
“Hak dua ancak Allah’a yapılandır. Allah’tan başkalarına dua ve niyaz edenlerin yalvardıkları asla onlara cevap veremezler. Bu kişilerin durumu aynı suya ellerini uzatarak ağzına gelmesini bekleyenlerin durumuna benzer. Halbuki o su onlara ebediyen ulaşmaz. Kafirlerin duaları da ancak böyle boşu boşunadır.” (Rad, 15)
Buraya kadar anlattıklarımızı toparlayacak olursak şu neticeye varmamız mümkündür.DuayalnızcaAllah’a edilir. Yardım ancak Allahtan istenir.Medet ve himmet yalnızcaAllah’tan beklenir.
İslam’daki temel ana esas bu olduğu haldemalesefetrafa hurafe yayan bazı odaklarmilletimize : “Ya Muhammed! Ya Hasan! Ya Hüseyin! Ya Hamza! Ya Geylani!ya daYa Ali! Ya veli!”diyerek dua etmelerinive sıkıntılı zamanlarında bu zatları çağırmalarını, onlardan yardım istemelerini öğretmekteler. Hatta hatta bu konuda hadis olarak uydurulmuş bir sözü bile peygambere iftira etmekten kaçınmamaktalar. Güya peygamberimiz: “İşlerinizde sıkıntıya düştüğünüz zaman ölülerden yardım isteyiniz!” buyurmuştur diyorlar. Bir kere bu söz -muteber ya da değil-  hiçbir kaynak hadis kitabında bulunmamaktadır. Bazıları bu sözün “Keşful Hafa” isimli bir kitapta olduğunu söyler ve güya hadis kaynağı göstermiş olduklarını ima ederler. HalbukiKeşful Hafa kesinlikle bir hadis kaynağı değildir. Ehline de malum olduğu üzere bu kitabın özelliği halk içinde hadis olarak bilinen sözlerin kaynağını ortaya çıkarmaktır.  O da bu sözübeynennas tedavülde olduğu cihetle kitabına almış ve ciddi bir kaynak verememiştir. Kaynak olarak gösterebildiği tek eser maalesef İbni Kemal’in kırk hadis kitabıdır. Hadisten biraz anlayanlar bu bilginin hadis ilminde hiçbir şey ifade etmeyeceğini kolaylıkla bilirler. Belki bundan hadis ilmi açısından hiçbir şey anlayamayız fakat İslam’ın yozlaşma sürecinin nerelere kadar vardığını anlama konusunda zihinlerimizi açacak bir yerlere geldiğimizden ise şüphe etmemeliyiz. Çünkü bu sözün bir Osmanlı Şeyhülislamının “40 hadis” kitabına girebilmiş olması bile başlı başına üzerinde durulmayı hak etmektedir.
“İşlerinizde sıkıntıya düştüğünüzde ölülerden yardım isteyiniz!” sözünün batıl ve çirkin bir söz olmasında ve Hz. Muhammed’e iftira olduğunda ilim adamlarınca hiçbir  şüphe bulunmamaktadır.Bu söz İslam’ın temel inanç ve pratik esaslarına son derece ters olduğu halde yazdıkları tefsir kitaplarına kadar bu sözleri sokuşturanları haklı olarak Allah’tan korkmaya ve bu yaptıklarından tevbe etmeye davet ediyorum. Çünkü bu yaptıkları Hz. Muhammed’e iftiradır. O (s.a.v.) : “Her kim benim söylemediğim bir sözü bana atfederse cehennem ateşindeki yerine hazırlansın” buyurarak kendisi adına uluorta söz uydurmanın feci sonucunu dile getirmiştir.
Konuya dönersekİlim ve bilgi, bilinç ve akide yoksunu bu tür odaklar açıkça “Ey Allah’ım” diyerek dua etmenin hiçbir işe yaramayacağını, duanın kabul olabilmesi için illada bazı aracılara ihtiyaç olduğunu söylüyor ve bilgisizce yüce Allah’a ve onun dinine iftira ediyorlar.

Halbuki bizim dinimizin tümbatıl din ve inançlardan en önemli farkı duanın yalnızcaAllah’a yapılmasını istemesidir.Yine bunu tamamlayan en önemli bir diğer özellik ise dinimizdeibadet hususunda “Allah ile kullar arasına giren hiç bir aracı sınıfın olmaması”dır. Peygamberler dahi bu anlamda kullar ile Allah arasında her hangi bir aracılığa sahip değillerdir. Peygamberler Allah’ın izniyle öğretici, muallim ve öğretmenler olarak gönderilen; Allah’ın emir ve yasaklarını kullara bildiren seçilmiş kişilerdir. Bunun için İslam’da öğrenip öğretmekten ve samimiyetle inanıp yaşamaktan daha üstün bir mevki bilinmemektedir.  Buna göre Allah ile kulları arasında tabir yerindeyse distribütörlük yapmaya kalkarak Allah’ın feyz rahmet bereket ve yardımını kullara dağıtıcı bir zümrenin hak dinde yeri olmadığını söylemek vebu hakikati açıkça ifade etmek her müslümanın boynunun borcudur. Hülasa yukarıda işaret ettiğimiz hatalı, defolu fikirleri akla ziyan yorum ve tevillerle temize çıkaranlar ve sonunda kim olursa olsun ölü ya da diri Allah’ın yaratmış olduğu mahlûkattan herhangi birine yalvarış yakarışta bulunmayı hoş görüp gösterenler kendilerini ne sanarlarsa sansınlar batıl yolların yolcularıdır. Tevbe etmeli ve bir olan Allah’a aracısız dua ve niyazda bulunmalıdırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder