hutbe:
TELEVİZYON’UN ÜZERİNE..
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ
اَمَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ
وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا
اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ (6) يَا اَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا
لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (7)
En etkili yaygın ve en çok tüketilen medya televizyondur.
Televizyon alışkanlığı modern dünyanın en yaygın medya hastalığıdır.
Televizyon hakkında şimdiye kadar sayısızca araştırmalar
yapılmış zarar ve faydalarını tespit etme üzerinde durulmuştur. Bu
araştırmaların hemen hepsinin ortak noktası bu aletin yerli yerince
kullanılmaması halinde çok büyük zararları olduğudur.
Televizyon ve benzeri aletler ailede bütün rolleri etkisiz
hale getirmektedir. Aile artık susturulmuştur. Sözlü iletişim ortadan kalkmış
bunun sonucu olarak ta aile içi duygusal ortamlar görülmez olmuştur.
Ünlü bir psikolog şu tespitleriyle bizi şöyle uyarmaktadır:
“televizyonun en önemli etkisi sebep olacağı değil, engelleyeceği olaylardır.
Şöyle ki: televizyonun düğmesine bastığınız anda her şey taş kesilir. İnsanlar
arasında geçmesi gereken her şey – konuşmalar, oyunlar, duygusal sahneler, nükte ve şakalaşmalar, dinleme ve anlamaya
yönelik muhabbetler yani insanın kişiliğini ve yeteneklerini geliştiren her şey
öylece donakalır. Kısaca diyor uzman psikoloğumuz, sadece televizyonu açmak
onun cezp edici havasını rengarenk ekranını ortama yansıtmak bile insani olan
tüm faaliyetleri ortamdan kovmaya yetmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Televizyonla yetinen insan içe doğru derinleşme ihtiyacı
hissetmez. İçe doğru derinleşmeyen insan ise yüzeysel bir yaşantının seline
kapılmaktan kurtulamaz. Yığınlar içinde çerçöp olur, havaya savrulan toz toprak
olur yok olur mahvolur gider. Böyle biri rüzgar gülü gibi çevresindeki her cins
esintinin etkisiyle yön değitirir. Mazrufa değil zarfa bakar, görüntün ışık
oyununa kanar,yaz yağmuru gibi gelip geçenin cazibesi alır götürür böylesini.
Televizyonun çocuklara verdiği zarar ise haliyle çok daha
fazladır. Çünkü çocuklar televizyonu bir tür oyuncak olarak görürler. İzleme
esnasında çocuk ilgisini çeken her şeye bakmaktan kendini alamaz. Çocuk böylece
modern bir ifşa aracı olan bu alet sayesinde yetişkinler dünyasının bütün
sırlarına muttali olur. Televizyon sır saklamayı gerekli görmez çünkü o bir
ifşa aracıdır. Çoğunlukla Yasak diye bir endişesinin olmadığı ortadadır. Televizyon
için her şey mubahmışcasına serbesttir. Bundan dolayı televizyon çocuklarınızın
görmesini ya da duymalarını istemeyeceğiniz, milli kültür ve benliğimizle
bağdaşmayacak yayınları hiçbir çekincesi olmadan yapabilmektedir. Sonuç
ortadadır. Ahlak edep ve terbiye kelimelerini sadece oynanacak tarihi
piyeslerde duyması muhtemel nesillerimiz, gözlerimizin önünde iffetsizlik
hayasızlık ve çirkinlik uçurumundan aşağıya yuvarlanmaktadır. Batının
batmış kokuşmuş bozulmuş hayat tarzını adeta jelatinler içinde süslü ve çekici
ambalajlarıyla gençlerimize işte hayat bu! Dercesine sunan televizyon kanallarımız
milletimize haçlıların Yahudi ve masonların düşlerinde göremeyecekleri kadar
büyük bir zarar vermektedirler.
Topkapı sarayını gezen bir yazarımız “harem Dairesi”ni
anlatırken bakın hangi düşüncelerle bu özel hayata mahsus yeri ziyaret ediyor:
“Düşle gerçek arası yolculuğumuz “Harem Dairesi”nden başlıyor. “Harem” kelimesi
haramdan geliyor. Yabancının, ağyarın girmesi yasak olan yer manasına. Namı
diğer “namus dairesi”. Oysa şimdi medyalar nerede ise karı-kocanın yatak
odasından kamuya naklen yayın yapacak hale geldi. Namus dairesinin sınırları
aşıldı. Toplum kimliği ise aşınıp laçkalaştı. Bırakın mekanların esrariyetini,
bedenlerin bile “kapalı” ve “yasak” bölgesi kalmadı. Arınmış tertemiz bir
yaşantıdan, bu kirlenmişliğe dönüşümün adı ise şeytansı bir mantıkla “çağdaşlık
ve modernlik diye yutturuldu millete.” (kitapsız Millet, ötüken)
Muh. Müslüman kardeşlerim!
Tespitlerinde sevgili yazara hak vermemek mümkün mü?
Gerçekten de Toplumu dininden ahlakından özünden kopartmak isteyenler için
medya adeta bir toplanma kampına dönüştürülmüş vaziyettedir. Topluma kendi
kokuşmuş fikriyatları doğrultusunda yön vermek isteyenler öncelikle toplumun
milli kültür ve benliğini unutturmakla, ona saygısızlıkla, alayla, aşağılamakla
işe başlamıyorlar mı?
Televizyon
vb. iletişim araçlarının çocuklar üzerindeki etkilerine yönelik araştırmaların
sonuçlarına gelince bunları şöyle özetlemek mümkündür:
a) Yaygın
kullanımları nedeniyle televizyon ve bilgisayar oyunlarının çocukların
psikososyal yönlerini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır.
b) Okuma
alışkanlığının azalması, okumaya ve araştırmaya yönelik bir çok çabaya rağmen
okur sayısında olumlu bir gelişme olmaması
c) Bunun sonucunda
yazı kültürünün gelişmemesi hatta gerilemesi
d) Girişim
eksikliği, azim ve irade noksanlığı, gayretsizlik ve isteksizlik
e) Düş kurma
yeteneğinden mahrum olma
f) Saldırgan
davranışlarda artış
g) Hantallık,
huzursuzluk, dalgınlık,
h) Konsantrasyon
zayıflığı
Vb. olumsuz etkiler çocuklarımızı tehdit etmektedir. Yine
iletişim alanında yapılan çocuk merkezli araştırmaların ortaya koyduğu
sonuçları sizlere buradan aktarmak istiyorum: “çocuklar ya da gençler bu tür
iletişim araçlarına mübtela olduklarında akşamları daha geç yatıyorlar netice
de uyku alınmamış olduğundan gün boyu yorgunluk ve baş ağrısı ile uğraşmak
zorunda kalıyorlar. Dikkat bozukluğu ve
dalgınlıktan kurtulamıyorlar. Uzmanlar bu durumun zekayı olumsuz etkilediğinden
kuşku duymuyorlar. Bunun yanında boş vakitleri faydalı ve verimli kullanmak
gibi güzel bir alışkanlık edinmekten mahrum kalıyorlar. Faydalı hobiler edinemiyorlar, obozite riski
taşıyorlar.
Çocuğu iletişim araçlarının zararlarından korumak için
öncelikle yetişkin bireylerin bilinçli olması gerekir. Kendimiz televizyonu
bilinçsizce kullanırken çocuklarımızdan bilinçli kullanmalarını beklemek
kullanamadıklarını anladığımızda şikayet silahına sarılmak ve bütün suçu
çocukta bulmak haksızlıktır. Böyle durumlarda haksız görülmesi gerekenler
çocuğuna güzel ve iyi bir örneklik sunamayan ebeveyndedir. Eğer çocuk üzerinde
yetişkin ilgisi azsa televizyon çocuk için dadı rolüne bürünecektir. Artık
çocuğun tek ilgi ve alakasını yönelteceği nesne televizyon olacaktır.
Medya kullanma ölçülerini çocuğa öğretmesi gereken kişiler
aile bireyleridir. Bunun en iyi yolu da konuşarak meseleyi çözüm yoluna
koymaktır. İnterneti bilgisayarı ya da televizyonu nasıl kullanacağını onlardan
nasıl iyi yönde faydalanacağını çocuğa öğretmezseniz çocuğunuzun medya kölesi
olması kaçınılmazdır. Unutmayalım, medya kullanma alışkanlığında çocuğa örnek
olacak ve yönlendirecek asıl unsur ailedir. Bunun için en başta ailenin medya
kullanma alışkanlığını gözden geçirmesi gerekmektedir.
Televizyondan
şikayetçi olan bir anne ya da baba çocuğu üzerindeki sorumluluğunu unutarak ve
bir yandan kendisini temize çıkararak şu cümlelere sığınıyor:
-
Çocuğum, hiç kitap okumuyor! Televizyon izlemekken ya
da dışarıda gezmekten başka bir şey yapmıyor!
Ya siz!
Kitap okuyor musunuz?
Yoksa sizde televizyon hastalığına
yakalanmış ve okuma yazmayı nerdeyse unutmak üzere olan yığınlar içinden bir
fert misiniz?
Çocuğunuzun kitap okumamasını sorgulamadan önce iğnenin
küçüğünü kendinize batırmayı deneyip kendinizi hesaba çekmelisiniz
Televizyonun tehlikelerinden çocuğun ya da yetişkinin
korunması televizyonla yaşamayı öğrenmeye bağlıdır. O size yön vermek ve sizi
etkilemek için var. Önemli olan ise onun hükmetmesine engel olmanız ve
çocuğunuza da bu bilinci verebilmenizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder