27 Mart 2016 Pazar

hutbe: TELEVİZYON’UN ÜZERİNE..
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ (6) يَا اَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (7)
En etkili yaygın ve en çok tüketilen medya televizyondur. Televizyon alışkanlığı modern dünyanın en yaygın medya hastalığıdır.
Televizyon hakkında şimdiye kadar sayısızca araştırmalar yapılmış zarar ve faydalarını tespit etme üzerinde durulmuştur. Bu araştırmaların hemen hepsinin ortak noktası bu aletin yerli yerince kullanılmaması halinde çok büyük zararları olduğudur.
Televizyon ve benzeri aletler ailede bütün rolleri etkisiz hale getirmektedir. Aile artık susturulmuştur. Sözlü iletişim ortadan kalkmış bunun sonucu olarak ta aile içi duygusal ortamlar görülmez olmuştur.
Ünlü bir psikolog şu tespitleriyle bizi şöyle uyarmaktadır: “televizyonun en önemli etkisi sebep olacağı değil, engelleyeceği olaylardır. Şöyle ki: televizyonun düğmesine bastığınız anda her şey taş kesilir. İnsanlar arasında geçmesi gereken her şey – konuşmalar, oyunlar, duygusal sahneler,  nükte ve şakalaşmalar, dinleme ve anlamaya yönelik muhabbetler yani insanın kişiliğini ve yeteneklerini geliştiren her şey öylece donakalır. Kısaca diyor uzman psikoloğumuz, sadece televizyonu açmak onun cezp edici havasını rengarenk ekranını ortama yansıtmak bile insani olan tüm faaliyetleri ortamdan kovmaya yetmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Televizyonla yetinen insan içe doğru derinleşme ihtiyacı hissetmez. İçe doğru derinleşmeyen insan ise yüzeysel bir yaşantının seline kapılmaktan kurtulamaz. Yığınlar içinde çerçöp olur, havaya savrulan toz toprak olur yok olur mahvolur gider. Böyle biri rüzgar gülü gibi çevresindeki her cins esintinin etkisiyle yön değitirir. Mazrufa değil zarfa bakar, görüntün ışık oyununa kanar,yaz yağmuru gibi gelip geçenin cazibesi alır götürür böylesini.   
Televizyonun çocuklara verdiği zarar ise haliyle çok daha fazladır. Çünkü çocuklar televizyonu bir tür oyuncak olarak görürler. İzleme esnasında çocuk ilgisini çeken her şeye bakmaktan kendini alamaz. Çocuk böylece modern bir ifşa aracı olan bu alet sayesinde yetişkinler dünyasının bütün sırlarına muttali olur. Televizyon sır saklamayı gerekli görmez çünkü o bir ifşa aracıdır. Çoğunlukla Yasak diye bir endişesinin olmadığı ortadadır. Televizyon için her şey mubahmışcasına serbesttir. Bundan dolayı televizyon çocuklarınızın görmesini ya da duymalarını istemeyeceğiniz, milli kültür ve benliğimizle bağdaşmayacak yayınları hiçbir çekincesi olmadan yapabilmektedir. Sonuç ortadadır. Ahlak edep ve terbiye kelimelerini sadece oynanacak tarihi piyeslerde duyması muhtemel nesillerimiz, gözlerimizin önünde iffetsizlik hayasızlık ve çirkinlik uçurumundan aşağıya yuvarlanmaktadır. Batının batmış kokuşmuş bozulmuş hayat tarzını adeta jelatinler içinde süslü ve çekici ambalajlarıyla gençlerimize işte hayat bu! Dercesine sunan televizyon kanallarımız milletimize haçlıların Yahudi ve masonların düşlerinde göremeyecekleri kadar büyük bir zarar vermektedirler.
Topkapı sarayını gezen bir yazarımız “harem Dairesi”ni anlatırken bakın hangi düşüncelerle bu özel hayata mahsus yeri ziyaret ediyor: “Düşle gerçek arası yolculuğumuz “Harem Dairesi”nden başlıyor. “Harem” kelimesi haramdan geliyor. Yabancının, ağyarın girmesi yasak olan yer manasına. Namı diğer “namus dairesi”. Oysa şimdi medyalar nerede ise karı-kocanın yatak odasından kamuya naklen yayın yapacak hale geldi. Namus dairesinin sınırları aşıldı. Toplum kimliği ise aşınıp laçkalaştı. Bırakın mekanların esrariyetini, bedenlerin bile “kapalı” ve “yasak” bölgesi kalmadı. Arınmış tertemiz bir yaşantıdan, bu kirlenmişliğe dönüşümün adı ise şeytansı bir mantıkla “çağdaşlık ve modernlik diye yutturuldu millete.” (kitapsız Millet, ötüken)
Muh. Müslüman kardeşlerim!
Tespitlerinde sevgili yazara hak vermemek mümkün mü? Gerçekten de Toplumu dininden ahlakından özünden kopartmak isteyenler için medya adeta bir toplanma kampına dönüştürülmüş vaziyettedir. Topluma kendi kokuşmuş fikriyatları doğrultusunda yön vermek isteyenler öncelikle toplumun milli kültür ve benliğini unutturmakla, ona saygısızlıkla, alayla, aşağılamakla işe başlamıyorlar mı?   
Televizyon vb. iletişim araçlarının çocuklar üzerindeki etkilerine yönelik araştırmaların sonuçlarına gelince bunları şöyle özetlemek mümkündür:
a)      Yaygın kullanımları nedeniyle televizyon ve bilgisayar oyunlarının çocukların psikososyal yönlerini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır.
b)     Okuma alışkanlığının azalması, okumaya ve araştırmaya yönelik bir çok çabaya rağmen okur sayısında olumlu bir gelişme olmaması
c)      Bunun sonucunda yazı kültürünün gelişmemesi hatta gerilemesi
d)     Girişim eksikliği, azim ve irade noksanlığı, gayretsizlik ve isteksizlik
e)      Düş kurma yeteneğinden mahrum olma
f)       Saldırgan davranışlarda artış
g)      Hantallık, huzursuzluk, dalgınlık,
h)     Konsantrasyon zayıflığı
Vb. olumsuz etkiler çocuklarımızı tehdit etmektedir. Yine iletişim alanında yapılan çocuk merkezli araştırmaların ortaya koyduğu sonuçları sizlere buradan aktarmak istiyorum: “çocuklar ya da gençler bu tür iletişim araçlarına mübtela olduklarında akşamları daha geç yatıyorlar netice de uyku alınmamış olduğundan gün boyu yorgunluk ve baş ağrısı ile uğraşmak zorunda kalıyorlar. Dikkat  bozukluğu ve dalgınlıktan kurtulamıyorlar. Uzmanlar bu durumun zekayı olumsuz etkilediğinden kuşku duymuyorlar. Bunun yanında boş vakitleri faydalı ve verimli kullanmak gibi güzel bir alışkanlık edinmekten mahrum kalıyorlar.  Faydalı hobiler edinemiyorlar, obozite riski taşıyorlar.
Çocuğu iletişim araçlarının zararlarından korumak için öncelikle yetişkin bireylerin bilinçli olması gerekir. Kendimiz televizyonu bilinçsizce kullanırken çocuklarımızdan bilinçli kullanmalarını beklemek kullanamadıklarını anladığımızda şikayet silahına sarılmak ve bütün suçu çocukta bulmak haksızlıktır. Böyle durumlarda haksız görülmesi gerekenler çocuğuna güzel ve iyi bir örneklik sunamayan ebeveyndedir. Eğer çocuk üzerinde yetişkin ilgisi azsa televizyon çocuk için dadı rolüne bürünecektir. Artık çocuğun tek ilgi ve alakasını yönelteceği nesne televizyon olacaktır.
Medya kullanma ölçülerini çocuğa öğretmesi gereken kişiler aile bireyleridir. Bunun en iyi yolu da konuşarak meseleyi çözüm yoluna koymaktır. İnterneti bilgisayarı ya da televizyonu nasıl kullanacağını onlardan nasıl iyi yönde faydalanacağını çocuğa öğretmezseniz çocuğunuzun medya kölesi olması kaçınılmazdır. Unutmayalım, medya kullanma alışkanlığında çocuğa örnek olacak ve yönlendirecek asıl unsur ailedir. Bunun için en başta ailenin medya kullanma alışkanlığını gözden geçirmesi gerekmektedir.
Televizyondan şikayetçi olan bir anne ya da baba çocuğu üzerindeki sorumluluğunu unutarak ve bir yandan kendisini temize çıkararak şu cümlelere sığınıyor:
-          Çocuğum, hiç kitap okumuyor! Televizyon izlemekken ya da dışarıda gezmekten başka bir şey yapmıyor!
Ya siz!
Kitap okuyor musunuz?
Yoksa sizde televizyon hastalığına yakalanmış ve okuma yazmayı nerdeyse unutmak üzere olan yığınlar içinden bir fert misiniz?
Çocuğunuzun kitap okumamasını sorgulamadan önce iğnenin küçüğünü kendinize batırmayı deneyip kendinizi hesaba çekmelisiniz
Televizyonun tehlikelerinden çocuğun ya da yetişkinin korunması televizyonla yaşamayı öğrenmeye bağlıdır. O size yön vermek ve sizi etkilemek için var. Önemli olan ise onun hükmetmesine engel olmanız ve çocuğunuza da bu bilinci verebilmenizdir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder