27 Mart 2016 Pazar

SALAVAT KAMPANYALARI NE KADAR DOĞRU?
Dinimizdeki bir çok kavramın -ister terim deyin- içinin boşaltıldığı ve bizim okuma yolu ve kaynaklara müracaat etmeden sırf geleneksel yollarla bu kavramların hakikatini bilebilmemizin neredeyse imkansız olduğu bir gerçektir.
Bu durum iyice anlaşıldığından olacak ki kavramlarla ilgili çalışmalar son yıllarda artmış ve artmaya devam etmektedir. “İslami kavram tefsiri” “kavram sözlükleri” vb. eserler hep bu ihtiyaca binaen neşet etmiş ve “doğru bir İslam anlayışı, kavramları doğru anlamaktan geçer” düşüncesiyle bu alan günümüzde önemli bir boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Kavramları anlama hususundaki hata, yanlış anlayış ve eksiklikler olmasaydı bu kadar üzerinde durulmaz hatta söz konusu bile edilmezdi.
Biz bu yazımızda Kutlu doğum münasebetiyle yaygınlaşan “salavat çekme” kampanyalarını ele almak ve “salavat çekme”nin bir kavram olarak neyi ifade ettiğini açıklamak istiyoruz.
1-     “Salavat çekmek” diye bir şey ne Kuran ne de Sünnet’te bulunmamaktadır. Doğru olan “ Rasul’e salatü selam getirmek” ya da Rasul’e salat etmek”dir. “Getirmek” ve “etmek” ifadeleriyle “çekmek” kelimesinin arasındaki farkı umarım küçümsemezsiniz. Birinde size telkin edilen sayıdaki sözleri tekrarlamak vardır. Diğer ikisinden anlaşılan ise yeri geldikçe Rasul Muhammed Mustafa (s.a.v.) için Allah’tan rahmet inayet mağfiret ve yardım talebidir.
2-    Ahzap suresi 56. Ayette geçen “ Allah ve melekleri peygambere salat ediyorlar Ey iman edenler siz de ona salat ve selam ediniz.” Ayeti Allah ve meleklerinin Hz. Muhammed’e “salat” ettiklerini öğrettiğinde şüphe yoktur. Ancak aynı surenin 43. Ayeti olan “Allah ve melekleri size salat ederler ta ki Allah sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. O müminlere gayet merhametlidir.” Ayetinden de Allah ve meleklerin salatı konusunda Hz. Muhammed’in yalnız olmadığını öğreniyoruz. O zaman “salat” kelimesine doğru bir anlam vermek ihtiyacı ortaya çıkıyor ki tefsirlerden bu anlamının “Allah’ın yardımı rahmet ve lutufları” olduğu sonucuna varıyoruz. 
Gelelim ayetin ikinci kısmındaki “Ey iman edenler siz de ona salat ve selam ediniz!” emrine. Ashabı kiram Rasulullah’a nasıl salat edebileceklerini sual buyurmuşlar, Rasulullah (s.a.v.) ise onlara “salli barik salavatını ( salatlarını)” öğretmiş ve “bana böyle salat edersiniz” buyurmuşlardır. (Buhari, tefsir,33/10) Demek ki Ashabı Kiram, Peygamber’e namazın içinde ya da dışında salli ve barik dualarını okuyarak “salat-ü selam” ederlerdi. Böylelikle hem Kuran’ın bir emrini yerine getirerek teabbüt (ibadet) ederler, hem de Allah’ın o mubarek elçisine dua ve niyazda bulunarak onun için Allahtan yardım lütuf ve merhamet talep ederlerdi. Fakat asla bugün yapıldığı gibi ellerde tesbih 100 salavat  yahut bin iki bin salavat çekilmesi vs. gibi uygulamalar yapmazlar bununla beraber Allah’ın elçisinden nakledilmeyen diğer sayılı zikir vs. şeyleri de bidat olarak görürlerdi.
Din ilave ve noksanlığı kabul etmeme özelliğini sürdürdüğü müddetçe hak dindir. ilave ve çıkarmalar dinin aslındaki safiyeti bulandırır. Her gelenin yeniler kattığı eskileri terk ettiği bir din “ilahi” olma özelliğini yitirir ve insanlarda tamiri imkansız derin kuşkulara sebep olur. İmam Malik’in dediği gibi : “Bugün sizin için dininizi ikmal ettim” ayeti nazil olurken neler var ve uygulanıyorsa işte aynıları bizim dinimizin sabiteleridir.” Yoksa sonradan ortaya atılanlar, fıkhi mezheplerin teşekkül devirlerinde ya da sufizmin etkili olduğu asırlarda ihdas edilenler değil.
3-    Buna göre sayılar belirleyerek salavat çektirme uygulamaları tam bir bidat ve hurafe uygulamalardır. Bunların iyi yönlerinin olduğunu düşünmek büyük bir gaflettir. Alimlerimiz “Bidatler sünnetleri kaldırır.” Uyarılarını yapmışlar doğrudur fakat bugünkü bidatler değil sünnet kaldırmak hatta farz ve dinin aslarını kaldırıyorlar ve yahut en azından o asılların bidatlerin gerisinde kalmasına yol açıyorlar.
Evet Ashap (radıyalllahu anhüm ecmain) Peygamber’e namazda salat ederdi,  fakat bakınız bizim milletimiz “Namaz yaşlanınca kılınır.”  zannetmiyor mu? Halbuki düzgün namaz kılsak zaten salat ve selam da etmiş olmayacak mıyız? Din dünya ayrımı yapmadan hayat tarzımızı Muhammed Mustafa’dan alsak ona ister istemez salat etmiş olmayacak mıyız? Fakat biz bunları milletimize bir türlü öğretemiyoruz. Tarikat ve cemaatler ise asıl ve gerçek bir dindarlığı değil tamamen eğreti bir dindarlığı telkin ediyor maalesef. Yani temelsiz, Kuran ve sünnet temeli olmayan, bilgisizce gelenekleşmiş uygulamaları din adına sürdürmeyi önceleyen bir anlayışla halka sadece cemaatin sayısını, ekonomik ve siyasi gücünü artırmayı hedefleyerek yöneliyorlar. Aynı ülkede yaşıyor ve aynı şeylerle karşılaşıyorsak bu sonuçlara ulaşmamamız mümkün değil zannındayım. Elbette kıymetli şahsınızı tenzih ederim ama şunları söylemeden geçmek istemiyorum. Kalabalık bir sufi cemaat geçenlerde “7 milyar ümmetten 7 milyar salavat” gibi evlere şenlik saçma ve gülünç bir etkinlik düzenledi. Sonuç ne oldu? Kime ne öğrettiler? Peygamberimizi mi anlattılar ya da anlattırdılar düzgünce? Ferda Kolejinde ve cemaat içinde çektirilen(!) salavat(lar)la 7 milyar ümmet salat etmiş mi oldu!? Bunlar tribünlere oynama çabasından başka bir şey değil bence. Yani dikkat çekmek için yapılan şeylerden. Aslı olmayan, gerçek bir faideyi doğurmayan, sadece etkinlik için , derneklerinin cemaatlerinin “ölmedik ayaktayız” vari çıkışları gibi gözüken işlerden.
Konuyu özetleyecek olursak :
Selavat çektirmek gibi bir uygulama dinimizde yoktur. Doğrusu yeri geldikçe hatırlandıkça salatü selam söylemektir.
5 vakit namazı kıldığımızda okuduğumuz salli barik dualarıyla zaten salattü selamı yerine getirmiş oluyoruz.

İslam’ı düzgün yaşadığımızda ister istemez örnekliğini alacağımız zat Hz. Muhammed s.a.v. olacağından ona salatü selam et etmemek mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder