SALAVAT KAMPANYALARI NE KADAR DOĞRU?
Dinimizdeki
bir çok kavramın -ister terim deyin- içinin boşaltıldığı ve bizim okuma yolu ve
kaynaklara müracaat etmeden sırf geleneksel yollarla bu kavramların hakikatini
bilebilmemizin neredeyse imkansız olduğu bir gerçektir.
Bu
durum iyice anlaşıldığından olacak ki kavramlarla ilgili çalışmalar son yıllarda
artmış ve artmaya devam etmektedir. “İslami kavram tefsiri” “kavram sözlükleri”
vb. eserler hep bu ihtiyaca binaen neşet etmiş ve “doğru bir İslam anlayışı,
kavramları doğru anlamaktan geçer” düşüncesiyle bu alan günümüzde önemli bir
boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Kavramları anlama hususundaki hata, yanlış
anlayış ve eksiklikler olmasaydı bu kadar üzerinde durulmaz hatta söz konusu
bile edilmezdi.
Biz
bu yazımızda Kutlu doğum münasebetiyle yaygınlaşan “salavat çekme”
kampanyalarını ele almak ve “salavat çekme”nin bir kavram olarak neyi ifade
ettiğini açıklamak istiyoruz.
1-
“Salavat çekmek” diye bir şey ne Kuran ne de Sünnet’te
bulunmamaktadır. Doğru olan “ Rasul’e salatü selam getirmek” ya da Rasul’e
salat etmek”dir. “Getirmek” ve “etmek” ifadeleriyle “çekmek” kelimesinin
arasındaki farkı umarım küçümsemezsiniz. Birinde size telkin edilen sayıdaki
sözleri tekrarlamak vardır. Diğer ikisinden anlaşılan ise yeri geldikçe Rasul
Muhammed Mustafa (s.a.v.) için Allah’tan rahmet inayet mağfiret ve yardım
talebidir.
2-
Ahzap
suresi 56. Ayette geçen “ Allah ve melekleri peygambere salat ediyorlar Ey iman
edenler siz de ona salat ve selam ediniz.” Ayeti Allah ve meleklerinin Hz.
Muhammed’e “salat” ettiklerini öğrettiğinde şüphe yoktur. Ancak aynı surenin
43. Ayeti olan “Allah ve melekleri size salat ederler ta ki Allah sizi
karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. O müminlere gayet merhametlidir.” Ayetinden
de Allah ve meleklerin salatı konusunda Hz. Muhammed’in yalnız olmadığını
öğreniyoruz. O zaman “salat” kelimesine doğru bir anlam vermek ihtiyacı ortaya
çıkıyor ki tefsirlerden bu anlamının “Allah’ın yardımı rahmet ve lutufları”
olduğu sonucuna varıyoruz.
Gelelim ayetin ikinci kısmındaki “Ey iman edenler siz de ona salat
ve selam ediniz!” emrine. Ashabı kiram Rasulullah’a nasıl salat
edebileceklerini sual buyurmuşlar, Rasulullah (s.a.v.) ise onlara “salli barik
salavatını ( salatlarını)” öğretmiş ve “bana böyle salat edersiniz”
buyurmuşlardır. (Buhari, tefsir,33/10) Demek ki Ashabı Kiram, Peygamber’e
namazın içinde ya da dışında salli ve barik dualarını okuyarak “salat-ü selam”
ederlerdi. Böylelikle hem Kuran’ın bir emrini yerine getirerek teabbüt (ibadet)
ederler, hem de Allah’ın o mubarek elçisine dua ve niyazda bulunarak onun için
Allahtan yardım lütuf ve merhamet talep ederlerdi. Fakat asla bugün yapıldığı
gibi ellerde tesbih 100 salavat yahut
bin iki bin salavat çekilmesi vs. gibi uygulamalar yapmazlar bununla beraber
Allah’ın elçisinden nakledilmeyen diğer sayılı zikir vs. şeyleri de bidat
olarak görürlerdi.
Din ilave ve noksanlığı kabul etmeme özelliğini sürdürdüğü müddetçe
hak dindir. ilave ve çıkarmalar dinin aslındaki safiyeti bulandırır. Her
gelenin yeniler kattığı eskileri terk ettiği bir din “ilahi” olma özelliğini
yitirir ve insanlarda tamiri imkansız derin kuşkulara sebep olur. İmam Malik’in
dediği gibi : “Bugün sizin için dininizi ikmal ettim” ayeti nazil olurken neler
var ve uygulanıyorsa işte aynıları bizim dinimizin sabiteleridir.” Yoksa
sonradan ortaya atılanlar, fıkhi mezheplerin teşekkül devirlerinde ya da
sufizmin etkili olduğu asırlarda ihdas edilenler değil.
3-
Buna
göre sayılar belirleyerek salavat çektirme uygulamaları tam bir bidat ve hurafe
uygulamalardır. Bunların iyi yönlerinin olduğunu düşünmek büyük bir gaflettir.
Alimlerimiz “Bidatler sünnetleri kaldırır.” Uyarılarını yapmışlar doğrudur
fakat bugünkü bidatler değil sünnet kaldırmak hatta farz ve dinin aslarını
kaldırıyorlar ve yahut en azından o asılların bidatlerin gerisinde kalmasına
yol açıyorlar.
Evet Ashap (radıyalllahu anhüm ecmain) Peygamber’e namazda salat
ederdi, fakat bakınız bizim milletimiz
“Namaz yaşlanınca kılınır.” zannetmiyor
mu? Halbuki düzgün namaz kılsak zaten salat ve selam da etmiş olmayacak mıyız?
Din dünya ayrımı yapmadan hayat tarzımızı Muhammed Mustafa’dan alsak ona ister
istemez salat etmiş olmayacak mıyız? Fakat biz bunları milletimize bir türlü
öğretemiyoruz. Tarikat ve cemaatler ise asıl ve gerçek bir dindarlığı değil
tamamen eğreti bir dindarlığı telkin ediyor maalesef. Yani temelsiz, Kuran ve
sünnet temeli olmayan, bilgisizce gelenekleşmiş uygulamaları din adına sürdürmeyi
önceleyen bir anlayışla halka sadece cemaatin sayısını, ekonomik ve siyasi
gücünü artırmayı hedefleyerek yöneliyorlar. Aynı ülkede yaşıyor ve aynı
şeylerle karşılaşıyorsak bu sonuçlara ulaşmamamız mümkün değil zannındayım. Elbette
kıymetli şahsınızı tenzih ederim ama şunları söylemeden geçmek istemiyorum. Kalabalık
bir sufi cemaat geçenlerde “7 milyar ümmetten 7 milyar salavat” gibi evlere
şenlik saçma ve gülünç bir etkinlik düzenledi. Sonuç ne oldu? Kime ne
öğrettiler? Peygamberimizi mi anlattılar ya da anlattırdılar düzgünce? Ferda Kolejinde
ve cemaat içinde çektirilen(!) salavat(lar)la 7 milyar ümmet salat etmiş mi
oldu!? Bunlar tribünlere oynama çabasından başka bir şey değil bence. Yani
dikkat çekmek için yapılan şeylerden. Aslı olmayan, gerçek bir faideyi
doğurmayan, sadece etkinlik için , derneklerinin cemaatlerinin “ölmedik
ayaktayız” vari çıkışları gibi gözüken işlerden.
Konuyu özetleyecek olursak :
Selavat çektirmek gibi bir uygulama dinimizde yoktur. Doğrusu yeri
geldikçe hatırlandıkça salatü selam söylemektir.
5 vakit namazı kıldığımızda okuduğumuz salli barik dualarıyla zaten
salattü selamı yerine getirmiş oluyoruz.
İslam’ı düzgün yaşadığımızda ister
istemez örnekliğini alacağımız zat Hz. Muhammed s.a.v. olacağından ona salatü
selam et etmemek mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder