26 Mart 2016 Cumartesi

          İSLAM MEDENİYETİ VE SAĞLIK ALANINDAKİ ETKİLERİ
Medeniyet / uygarlık denilince ne anlıyoruz, ne anlamalıyız? Medeniyet kısaca bir milletin yaşam tarzı, düşünce temeli ve  düşüncelerini ifade etme şeklindeki zenginlik ve üstünlüğü demektir. Daha geniş bir anlatımla medeniyet : bir milletin kültür, sanat, edebiyat, ilahiyat, düşünce, bilgi birikimi, bayındırlık gibi o milletin yaşam düzeyleriniyükseltecek, kolaylaştıracak, hayata daha geniş bir açıdan bakmada onlara ışık tutacak olan kazanımları ve sahip oldukları diyebiliriz.
Tarih bir çok medeniyetlerin doğuşuna, gelişmesine ve ölümüne şahit olmuş bulunmaktadır. Bunların içinde  Mısır ve Çin medeniyetleri, Yunan ve İran medeniyetleri hemen ilk akla gelenler olarak sayılabilir. Bunların akabinde dünyaya gelen İslam medeniyeti ise dünyaya hangi güzellikleri sunmuştur. İslam medeniyetini diğer medeniyetler içinde öne çıkaran unsurlar nelerdir? Bu sorulara birkaç açıdan cevap vermek mümkündür.
1.       Dünya medeniyetine orijinal icatlar ve buluşlar sağlamak yoluyla yaptıkları katkılar,
2.       Dünyanın doğusunda bulunan alet ve icatları dünyanın batısına taşımak
3.       Kendinden önce yaşamış medeniyetlerin bilgi ve kültür seviyelerini korumak geliştirmek ve insanlığın hizmetine yeniden sunmak
4.       Adalet hukuk sevgi ve saygı ortamı oluşturmak korumak geliştirmek yoluyla halkın refah ve mutluluğunu hedefleyerek dünya milletlerine örnek ve önder olmak.
Bu gün sizlere İslam medeniyetinin sağlık alanında dünyaya yaptığı katkıları anlatmaya çalışacağım.
Bir yaşam alanının gerçek bir medeniyet olup olmadığına dair en önemli belirtisi insan sağlığına verdiği önemdir. Sağlığın temeli ise temizliktir. Müslümanlığın ilk gününden beri en önemli esası temiz olmaktır. Müslümanlıkta bütün vucudu tertemiz yıkamak en mühim vazife olarak kabul edilmiştir. Günde beşkere kılınan namazlardan önce elleri yüzü kolları ve ayakları tertemiz sularla yıkamak gerekir. Haftada bir gün Cuma günü bütün bedeni yıkamak peygamberin en mühim alışkanlığıdır. Elbiseyi pislikten korumak ve temiz tutmak ise bir Kuran emridir. Hz. Muhammed diş temizliğine çok önem vererek bu temizlik alışkanlığını yerleştirmek için çok sıkı talimatlar verdi.  Bütün bunları insanlara öğreten Hz. Muhammed’in suyun gerçekten çok az bulunduğu çöl ikliminde yaşayan biri olması ve tüm bunları yine suyun altın gibi değerli olduğu çöl ikliminin sakinlerine tavsiye ve emretmesi dikkate değerdir.Müslümanlar dinlerinden aldıkları bu talimatları yerine getirmek için suya çok önem vererek her gittikleri yerde su kanalları, su depoları, havuzlar, çeşmeler ve hamamlar inşa etmişler ve insanlığa temizlik ve hıfzıssıhha alanında öncülük etmişlerdir. Müslümanların dünya medeniyetine su kullanmayı öğrettikleri o çağlarda Avrupalılar dini öğretileri adına yıkanmazlar hatta yıkanmayı küçümsemekteydiler. Avrupa’da hamam ya da banyo yapmak bilinmediği gibi tuvalet ve kanalizasyon gibi medeniyetin en çok gereği olan şeyler de bilinmezdi. Avrupa ortaçağ dedikleri o karanlık günlerinde kolera tifüs ve veba hastalıklarıyla boğuşuyor ve milyonlara ulaşan hastalarını bu mikroplara kurban veriyordu. Halbuki tarihi kaynakların söylediğine göre 10. Asırda Abbasi hilafet merkezi Bağdat’ta 27 bin hamam vardı ve Müslüman doktorlar banyo yapmayı şiddetle tavsiye ediyorlardı.
Bu konuda İngiliz Müslüman düşünür M.M.Pickhall şunları söylüyor: “ Bu uygarlığın en göze çarpan bir özelliği de Avrupa’nın pislik içinde yaşamayı kutsallıkla özdeşleştirdiği bir devirde temizliği idi. Her mahalle de en az bir hamamla, içme yada yıkanma amaçlı sayısız çeşmeler vardı. Müslümanların bulunduğu bir yerde ilk önemli şey temiz suyun sağlanmasıydı. Sık sık suyla temizlenmek İslam dini ile öylesine özdeşleşmişti ki 1566 da Endülüs’te İspanyollar Müslümanlığı hatırlattığı gerekçesiyle hamamlara gitmeyi bile yasaklamışlardı. Bütün Müslüman şehirlerinde kamuya ait yiyecek ve su kaynakları sıkı bir kontrol altındaydı. Satışa sunulan et ve diğer bozulabilir yiyecekler toz ve sineklerden korunmak üzere müslin kumaşıyla örtülmeliydi.
Müslümanların dünya medeniyetine sağlık bakımından yaptıkları katkıyla ilgili olarak şunları da söyleyebiliriz. Tarihte ilk defa eczaneleri ve dispanserleri açanlar Müslümanlardır. İlk eczacılık okulunun kurucuları ve eczacılık hakkındaki eserlerin yazarlarıda yine Müslümanlar olmuştur.Daha o devirlerde İslam dünyasında 34 hastane vardı. İslam medeniyeti hastanelerin kalitesi techizat ve konforu bakımından da dünyaya öncülük etmiştir. İslam dünyasında bilinen en eski hastane Bağdat’ta Harun Reşit tarafından kurulmuştu. 10. Yüzyılda buna ilave olarak 5 hastane daha açıldı. İslam dünyasında kurulmuş en büyük hastane 978 yılında Şam’da kurulmuştur. Kahire’de 1285 yılında inşa edilen bir hastane bütün ortaçağ boyunca dünyada yapılan en büyük hastaneydi. Bu hastanede laboratuarlar, dispanserler, diş hastalıkları klinikleri, ruh hastaları için özel yerler bulunuyordu. Ayrıca kütüphane mescit ve konferans salonu gibi imkanlarıda bulunmaktaydı. Bu hastanelerden zengin fakir hür köle kadın erkek herkes bedava hizmet alabiliyordu. Tıp öğrenimi daha çok hastanelerde yapılırdı.
Müslümanlar Asya ve Avrupa’nın en mükemmel doktorlarını yetiştiriyorlardı. İmtahan edilmeden diploması olmadan doktorluk yapmak mümkün değildi. 931 yılında Bağdat’ta 860 diplomalı doktorun bulunduğu yazılmaktadır. Müslüman doktorlar bilhassa da göz hastalıklarında çok ileriydiler. Dünya tarihinde ilk defa göz hastalıkları hakkında eser veren Hunan bin İshak bir müslümandı. Büyük göz doktoru Ali b. İsa’nın yazdığı “Göz doktorunun el kitabı “ isimli eseri18. Yüzyıla kadar Avrupa göz doktorlarının başucu kitabı olmuştu.
Doktorların en tanınmışı hiç şüphesiz Ebu Bekir Razi isimli bir bilim insanıdır ki bu şahıs tıp ilmi hakkında birçok eserler vucuda getirmiştir. Bu şahsın kızamık ve çiçek hastalıkları için yazdığı kitabı bulaşıcı hastalıklarla ilgili olarak dünya tarihinde yazılan ilk kitap kabul edilmektedir. Bu eser 1498 ile 1866 yılları arasında sadece İngiltere’de 40 defa basılmıştır. 
İbniSina’nın “El Kanun fitTıb” isimli 4 ciltlik dev eseri ise 12. Yüzyılda Latinceye tercüme edildi ve en büyük tıp fakültelerinde 17. Yüzyılın yarısına kadar 4 asır ders kitabı olarak okutuldu.

Sağlık alanında Müslümanların dünya medeniyeti alanındaki katkıları sayılamayacak kadar geniş ve büyüktür. Dünya ilim tarihi bu gerçeği ifade büyük bir hayranlıkla ifade eder. Bunun için kendi medeniyetimizi iyi tanımalı, sahip olduklarımızı iyi bilmeli ve böylelikle hem dünya insanlığına hem de kendimize neler sunabileceğimizi yeniden gündeme almalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder