26 Mart 2016 Cumartesi

NE KADAR UNUTKANIZ
Öncelikle okuduğum kitaplardan aklımda kalan bazı olayları paylaşarak söze başlamak istiyorum.
Birinci olayda devir Osmanlı devri. Osmanlıların iyice zayıfladığı, ticaretin Yahudi Ermeni ve Rumlar arasında üleştirildiği zor ve sıkıntılı günler. Osmanlı milletininin bu üç milletin elinde esir ve oyuncak olduğu acılı yıllar. Müslüman milletten sadece askerlik,tarım  ve hayvancılık (!) yapması beklenen o yıllardabir öğretmen şu hatırasını anlatıyor. “Sınıfımdaki bir Yahudi kız öğrenciden defter getirmesini istemiştim. Bir hafta geçtiği halde maddi durumundan hiç endişe etmediğim öğrencim hala defterini getirmiyordu. Çocuğa biraz sitem ederek neden bir defter getirmediğini sordum. Ağlamaya başladı. “Napayım öğretmenim “Agop’undükkanı açık değil ki!” deyiverdi. “Agop bir haftadır hasta ve dükkanı kapalı. Bu yüzden defter alamıyorum” dedi. Şu azınlık dediğimiz insanlara bak! diye düşündüm. Agob’unkinden başka bir dükkandan alışveriş etmeyi aklından bile geçirmiyor. İşte biz Türkleri kendi vatanımızda bu azınlıklar karşısında böyle acizliğe düşüren işte bu lakayıtsızlığımız değil midir?”
İkinci olay Dr. Rıza Nur’un hatıratından. Rıza Nur Tıp Fakültesinde okurken kendilerine eğitim veren bir Alman hemşireden sözeder. Bir gün kurşun kalemler tükenmiştir. N’olacak dertalebeler, ve çarşıdaki kırtasiyeye kadar zahmet edip kurşun kalem getirtirler. Alman hemşire çılgına döner ve ta Almanya’dan getirilen kurşun kalemleri niçin beklemediklerinin hesabını sorar. Ta ki Alman sandıkları gelip herkes eline Alman kalemlerini alıncaya kadar da kızgınlığı geçmez. Rıza Nur bu olayı uzun uzun düşünmek zorunda kalacaktır.
Üçüncü olay  Ankara’ya doğalgaz getirildiği sıralarda bir mühendis arkadaşın başından geçmiştir. İngiliz mühendis, İngiltere’den yanında getirdiği İngiliz bandını kullanmakta o kadar ısrarcıdır ki beraber çalıştığı Türk mühendisleri şaşırtmıştır. Hepsi bu durumu adamların milliyetçiliklerine yorarlar.
Dördüncü olay biraz eskidir belki ama ibret vermek hususunda yukarıdaki üç olaydan geri kalmaz sanıyorum. Şöyle ki Hindistan’ın İngiltere tarafından sömürgeleştirilmesinde esas rol İngiliz ticari dehasından başka bir şeyde değildir. İngiliz kumaşına olan merak hint kumaşı efsanesini yerle bir etmiş ve koca Hintli kitleleri işsizlik ve yoksulluk içinde öz vatanlarında İngilizlere esir ve köle olmaya sürüklemiştir. Bu olayı detaylarıyla sömürgeleştirme tarihi kitaplarında okumanızı tavsiye ederim.
Sonuç olarakbugünkü gidişatımızın hiçte iyi yönde olmadığını ve son derece dikkatli olmamız gerektiğini söylemek istiyorum. Başarısızlığımızı,beceriksizliğimizi, yapamazlığımızı kanıksadığımız gün bittiğimizin tescil edildiği gündür derim. Yabancı şirketler işte bizde bu algıyı yaymaya çalışıyorlar. Zaten cep telefonlarınız, bilgisayarlarınız, arabalarınız yabancı marka değil mi? Varsın gömleğiniz pantolonunuz, sabununuz, temizlik ürünleriniz, ojeniz, vb. her şeyiniz yabancı oluversin n’olurki canım demeye getiriyorlar. Halbuki bu, yenilginin ta kendisidir. Tüm askeri yenilgiler manevi yenilgilerin peşinden geldiğine göre üretemediğimizi yapamadığımızı kabul etmek askeri yenilgimizden önceki manevi bir yenilgidir. Bunu sefih akılların anlaması mümkün değildir. Onlardan bunu anlamalarını beklemekte boşunadır. Hz. Musa’nın dediği ve Kuran’ın bize naklettiği gibi: “ Aramızdaki beyinsizler yüzünden bizi de helak eder misin Allah’ım!” demek geliyor içimden.
Bir araba markamızın olmayışı, hantal bile olsa bilgisayar ve cep telefonunda milli markalarımızın olmaması düşündürücüdür. “Devrim” otomobilini devam ettiremeyen süreç masum olmadığı kadar Aselsan’da üretildiğini fakat piyasaya sürülemediği ya da benzeri sebeplerle arzedilmediği için ortadan kalkan cep telefonu olayı da masum değildir. Bilmiyorum nedir bu hantallığımız. Nedir bu kendimize güvensizliğimiz. Kimdir önümüze set çekenler? Bence gerçek milliyetçilik bu durumu sorgulamakla olur.
Daha 1950li yıllarda bağımsızlığa kavuşan Hindistan’ın bile “Tata”sı var ve bize kadar pazarlanıyorsa oturup düşünecek zamanı çoktan geçmiş değil miyiz? İran füze uçak araba demiyorum her şeyin milli bir markasını üretip gönenirken biz hala hangi oynaştayız anlamak mümkün değil!
İşadamı ve siyasetçi Nuri Demirağ’ı ve onun başından geçenleri de yeni nesiller mutlaka bilmelidir. 1930lu yıllarda uçak yapabilmek ve arkasından CHP nin ayak oyunlarıyla sahneden çekilmek nasıl bir şey anlamak kolay değil.
Bence fazla parçalanmış, birbirimize düşman edilmiş durumdayız ve daha kötüsü bizdeki öğrenci taifesi siyasete fazla alet oluyor. Başbakanına düşman bir ODTÜ ya da Ankara üniversitesi için aklını başına alma zamanı çoktan geçmiş değil midir? Kürt meselesi de ayağımıza sıktığımız kurşunların başında geldiği muhakkak. Onun da üstesinden gelebilmeliyiz. Hülasa ciddiyet ve samimiyete her zamankinden daha da muhtaç olduğumuzu düşünüyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder