NE KADAR UNUTKANIZ
Öncelikle okuduğum
kitaplardan aklımda kalan bazı olayları paylaşarak söze başlamak istiyorum.
Birinci olayda devir
Osmanlı devri. Osmanlıların iyice zayıfladığı, ticaretin Yahudi Ermeni ve Rumlar
arasında üleştirildiği zor ve sıkıntılı günler. Osmanlı milletininin bu üç
milletin elinde esir ve oyuncak olduğu acılı yıllar. Müslüman milletten sadece
askerlik,tarım ve hayvancılık (!)
yapması beklenen o yıllardabir öğretmen şu hatırasını anlatıyor. “Sınıfımdaki
bir Yahudi kız öğrenciden defter getirmesini istemiştim. Bir hafta geçtiği
halde maddi durumundan hiç endişe etmediğim öğrencim hala defterini
getirmiyordu. Çocuğa biraz sitem ederek neden bir defter getirmediğini sordum.
Ağlamaya başladı. “Napayım öğretmenim “Agop’undükkanı açık değil ki!” deyiverdi.
“Agop bir haftadır hasta ve dükkanı kapalı. Bu yüzden defter alamıyorum” dedi.
Şu azınlık dediğimiz insanlara bak! diye düşündüm. Agob’unkinden başka bir
dükkandan alışveriş etmeyi aklından bile geçirmiyor. İşte biz Türkleri kendi
vatanımızda bu azınlıklar karşısında böyle acizliğe düşüren işte bu
lakayıtsızlığımız değil midir?”
İkinci olay Dr. Rıza
Nur’un hatıratından. Rıza Nur Tıp Fakültesinde okurken kendilerine eğitim veren
bir Alman hemşireden sözeder. Bir gün kurşun kalemler tükenmiştir. N’olacak dertalebeler,
ve çarşıdaki kırtasiyeye kadar zahmet edip kurşun kalem getirtirler. Alman
hemşire çılgına döner ve ta Almanya’dan getirilen kurşun kalemleri niçin
beklemediklerinin hesabını sorar. Ta ki Alman sandıkları gelip herkes eline Alman
kalemlerini alıncaya kadar da kızgınlığı geçmez. Rıza Nur bu olayı uzun uzun
düşünmek zorunda kalacaktır.
Üçüncü olay Ankara’ya doğalgaz getirildiği sıralarda bir
mühendis arkadaşın başından geçmiştir. İngiliz mühendis, İngiltere’den yanında getirdiği
İngiliz bandını kullanmakta o kadar ısrarcıdır ki beraber çalıştığı Türk
mühendisleri şaşırtmıştır. Hepsi bu durumu adamların milliyetçiliklerine
yorarlar.
Dördüncü olay biraz
eskidir belki ama ibret vermek hususunda yukarıdaki üç olaydan geri kalmaz
sanıyorum. Şöyle ki Hindistan’ın İngiltere tarafından sömürgeleştirilmesinde
esas rol İngiliz ticari dehasından başka bir şeyde değildir. İngiliz kumaşına
olan merak hint kumaşı efsanesini yerle bir etmiş ve koca Hintli kitleleri
işsizlik ve yoksulluk içinde öz vatanlarında İngilizlere esir ve köle olmaya
sürüklemiştir. Bu olayı detaylarıyla sömürgeleştirme tarihi kitaplarında
okumanızı tavsiye ederim.
Sonuç olarakbugünkü
gidişatımızın hiçte iyi yönde olmadığını ve son derece dikkatli olmamız
gerektiğini söylemek istiyorum. Başarısızlığımızı,beceriksizliğimizi, yapamazlığımızı
kanıksadığımız gün bittiğimizin tescil edildiği gündür derim. Yabancı şirketler
işte bizde bu algıyı yaymaya çalışıyorlar. Zaten cep telefonlarınız,
bilgisayarlarınız, arabalarınız yabancı marka değil mi? Varsın gömleğiniz
pantolonunuz, sabununuz, temizlik ürünleriniz, ojeniz, vb. her şeyiniz yabancı
oluversin n’olurki canım demeye getiriyorlar. Halbuki bu, yenilginin ta
kendisidir. Tüm askeri yenilgiler manevi yenilgilerin peşinden geldiğine göre üretemediğimizi
yapamadığımızı kabul etmek askeri yenilgimizden önceki manevi bir yenilgidir.
Bunu sefih akılların anlaması mümkün değildir. Onlardan bunu anlamalarını
beklemekte boşunadır. Hz. Musa’nın dediği ve Kuran’ın bize naklettiği gibi: “ Aramızdaki
beyinsizler yüzünden bizi de helak eder misin Allah’ım!” demek geliyor içimden.
Bir araba markamızın
olmayışı, hantal bile olsa bilgisayar ve cep telefonunda milli markalarımızın
olmaması düşündürücüdür. “Devrim” otomobilini devam ettiremeyen süreç masum
olmadığı kadar Aselsan’da üretildiğini fakat piyasaya sürülemediği ya da
benzeri sebeplerle arzedilmediği için ortadan kalkan cep telefonu olayı da
masum değildir. Bilmiyorum nedir bu hantallığımız. Nedir bu kendimize
güvensizliğimiz. Kimdir önümüze set çekenler? Bence gerçek milliyetçilik bu
durumu sorgulamakla olur.
Daha 1950li yıllarda
bağımsızlığa kavuşan Hindistan’ın bile “Tata”sı var ve bize kadar
pazarlanıyorsa oturup düşünecek zamanı çoktan geçmiş değil miyiz? İran füze
uçak araba demiyorum her şeyin milli bir markasını üretip gönenirken biz hala
hangi oynaştayız anlamak mümkün değil!
İşadamı ve siyasetçi
Nuri Demirağ’ı ve onun başından geçenleri de yeni nesiller mutlaka bilmelidir.
1930lu yıllarda uçak yapabilmek ve arkasından CHP nin ayak oyunlarıyla sahneden
çekilmek nasıl bir şey anlamak kolay değil.
Bence fazla parçalanmış,
birbirimize düşman edilmiş durumdayız ve daha kötüsü bizdeki öğrenci taifesi
siyasete fazla alet oluyor. Başbakanına düşman bir ODTÜ ya da Ankara
üniversitesi için aklını başına alma zamanı çoktan geçmiş değil midir? Kürt
meselesi de ayağımıza sıktığımız kurşunların başında geldiği muhakkak. Onun da
üstesinden gelebilmeliyiz. Hülasa ciddiyet ve samimiyete her zamankinden daha
da muhtaç olduğumuzu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder