NAMAZ
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah’a;
salat ve selam onun elçisine aline ve
ashabına..
Nedir namaz?
Üzerinde ısrarla durulmaya değecek kadar mühim mi cidden? Yazımızda bu soruların cevabını arayacağız.
Namaz çok
kısa ve öz bir ifadeyle “ruhun akciğeridir solunum sistemidir. İnsan madde ve
manadan ruh ve bedenden oluşan iki yönlü bir varlık olduğuna göre ruha nefes
aldıracak böylesi bir sistemin varlığı yadsınamaz. Daha açık söylersek
bedenimize nefes alıp vermeyi çok gerekli gören biz insanlar ruhlarımıza da
nefes aldırmanın yollarını bilmeliyiz.
“Kalpler
ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” ilahi ifadesi manevi yönümüzün nasıl rahatlayabileceğini,
huzur bulup yatışabileceğini en güzel ve açık şekliyle ortaya koymakta ve bu
can alıcı soruya :“Allah’ın zikri ile…” cevabını vermektedir. Zikir Allah’ı
anmak hatırlamak onu övmek onunla hemhal olmak anlamında kullanılan bir ifade
olduğuna göre Namaz Allah’ı zikretmenin en yoğun ve en yüksek olduğu bir
ibadettir. Namazın insanı çirkin ve kötü işlerden uzaklaştıracağını bildirenkurani
ifadeninhemen arkasından “Allah’ın zikri en büyük şeydir” denilmesinamazla
“Allah’ın zikri” arasındaki sıkı bağa işaret etmektedir. Yine Kuran’daki “Ey
inananlar! Sakın mal ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın!”
ifadesinin asıl maksadının inananları namaza teşvik olduğu
belirtilmektedir. Buna göre de Allah’ın
zikri en genel anlamıyla “namaz” olarak kabul edilmiştir.
Arapça’da
“salat” olarak bilinen “namaz” kök itibarıyla “dua” anlamındadır. Namazın
içerisindeki duanın yoğunluğu bu ismi almasına sebep olmuş olmalıdır. Bu hali
ise en güzel Rasulullah(s.a.v.)ın namazlarında görmekteyiz.
Şeriatta
“salat/namaz” kavramı : “Vakitleri belirli, şart ve şekilleriyle hususi bir
ibadet biçimi” olarak tanımlanmaktadır.
Namazda
Allah’a ibadet türlerinin bir çoğu bulunmaktadır. Şöyleki başta Allah’ı anmak,
övmek, şükretmek, ona yakışmayan hallerden uzak olduğunu belirtmek, onu yüceltmek,
ona yalvarış dua gibi ibadetler ve bunların yanında Kuran okuma gibi önemli bir
ibadet biçimi de namazda bulunmaktadır. Hatta namazın zekat hac ve oruç gibi
ibadetleri de kısmen bünyesinde barındırdığını düşünmek mümkündür. Şöyleki namaz, müminin miracı olması bakımından
hacca; yeme içmeden alıkoyduğu için oruca; kıyam, ruku, secde gibi bedeni bir
takım hareketlerle kişiyi terbiye etmesi bakımından da bedenin zekatına
benzemektedir. Tüm bunlar namazın
kıymetini artıran onu en üstün ve vazgeçilmez yapan unsurlardır. Buna göre
yaratıcısı ve nimet vereni Allah’a ibadet etmesi gerektiğini düşünen bir
insanın yapabileceği en güzel ve tam içerikli ibadet namazdır. Bir insan
Rabbine şükretmek onu anmak ona yalvarmak istiyorsa bunu en iyi namazla
yapabilir. Onun için namaz bir müminin hayatında çok önemlidir. Ekmek ve su;
hava ve güneş bir insan için neyse namazda bir mümin için aynıdır.
Yaratıcıya
şükretmek sadece insana mahsus bir gerçek değildir. Tüm kainat Allah’ın kulu
olması bakımından yaratanını tanımaktave ona nasıl kulluk edeceğini
bilmektedir. En güzel biçimde yaratılan ; kulluk ve yeryüzünü imar emanetlerini
üzerine alan insan ise kendisini rabbine götüren iç güdülerinin yanında bir de
Allah’ın elçilerinin çağrılarını duyar. Bu sayede Rabbini doğru tanıma ve ona
düzgün kulluğu öğrenir. Elçiler olmadan bir insanın kulluğu nasıl yapabileceğini
bilmesi mümkün olmaz. Bunun için ilk insan aynı zamanda ilk peygamber olmuştur.
Hz. Muhammed’in elçi olarak gönderilmesinden önce putlara tapmanın yanlış
olduğunu hissederek içinde yaşadıkları toplumdan uzaklaşan ve kendilerine
“Hanif” diyen bazı kişilerin Kabe’nin duvarına tutunarak “Ey Rabbimiz senin
kulunuz ancak sana nasıl kulluk edeceğimizi bilmiyoruz. Eğer bize nasıl kulluk
edeceğimizi bildirseydin öyle kulluk ederdik!” şeklinde yakarışları
bilinmekteydi. Bu kişiler putlara tapmıyor Allah’a kulluk etmeleri gerektiğini
biliyor fakat bunun için ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. İşte Allah’ın
son elçisinin miraçtan getirdiği namaz ibadeti aç olan maneviyatları doyurmak,
daralmış göğüsleri serinletmek için emredildi.
Namaz geçmiş
ümmetlerin tamamı için bir ibadet biçimiydi. Hz. Adem(a.s.)Namaz kılmak için
Kabe’yi inşa etti. İslam’ın unutulduğu bir devirde İbrahim (a.s.) insanları
yeniden Allah’a ibadet ve kulluğa çağırdı. Allah’ın emriyle ilk mescit Kabe’yi
temelleri üzerinden tekrar inşa etti. Namaz kılan bir zürriyet vermesi için
Allah’a yalvardı. Oğlu İsmail (a.s.) ailesinden namaz kılmalarını istemesiyle
rabbini razı eden kulları arasına girmişti. Allah İbrahim’in diğer oğlu İshak’a
ve torunu Yakub’a(aleyhimussalatu ve
selam) da namazı vahyetti. Şuayb(a.s.) namazına o kadar düşkündü ki inanmayanlar onun namazını dillerine
dolamıştı. Musa (a.s.)ın Tur dağında aldığı ilk emir “namaz”dı. Beni İsrail’den
alınan ilk sözde namazla ilgiliydi. Firavunun zulmünden kurtulmaları için
ellerine verilen ilahi reçetede evlerini mescit yapmaları vardı. Süleyman (a.s.)
kendisine namazı unutturan güzel atlarından dolayı büyük pişmanlık duymuş ve
onları mülkünden çıkarmıştı. Lokman (a.s.) oğluna verdiği meşhur öğüdünün
başında namaz geliyordu. Hz İsa (a.s.) beşikte konuşurken Allah’ın kendisine
namazı emrettiğini söylemişti. Onun annesi Meryem de namaza devam hususunda
Allah’tan vahiy almış bulunuyordu.
Adem (a.s.)dan
bu yana kesintisiz bilinen bir ibadet olan namaz Hz.Muhammed ile birlikte son
ve tam şeklini aldı. Miraçta kendisine 5 vakit namaz emredildi. Daha önceden
sabah ve akşam kılınan namazlar bundan böyle kıyamete kadar vakitleri belli
farzlar olarak kılınacaktı. Namaz hakkında bir çok ayet nazil oldu. Mesela şu
ayetler:
“Kitaptan
sana vahyedileni oku! Ve namaz kıl! Çünkü namaz çirkinlik ve kötülükleri savar.
Allah’ın zikri en yüce şeydir. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut 45)
“İman eden
kullarıma söyle; namazı kılsınlar ve onlara verdiğimiz rızıklardan gizli yada
açıktan versinler.”(İbrahim 31)
“Kitaba
sımsıkı sarılıp namazı kılanlar var ya.. İşte biz ıslah edenlerin mükafatını
boşa çıkarmayız.” (Araf, 170)
“Allah’ın
kitabını okuyup namaz kılanlar; kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık
Allah yolunda harcayanlar hiç tükenmeyecek bir ticaret peşindeler. Allah
onların mükâfatlarını tam bir şekilde ödeyecek ve hatta fazladan verecektir. O
çok affedici ve şükrana layık olandır.” (Fatır, 29-30)
Bu ayetler ve daha bir çokları hep
namazı telkin ve teşvik etmiştir. Bundan başka namaz kılmanın müminlerin en
önemli vasıfları olduğu şöyle açıklanır:
“Müminler
kurtuluşa erenlerdir. Onlar namazlarında huşu içindedirler.”
“Müminler
namazlarında süreklidirler.”(Müminun 9; Mearic 23)
“Müminler
Rablerine icabet eder ve namazlarını kılarlar. Onların işleri aralarında
danışmayladır. Kendilerine verdiklerimizden de Allah yolunda harcarlar.”
(Şura,38)
“Mümin
erkekler ve mümine hanımlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder
kötülüğü yasaklarlar.Namaz kılar,zekat verir ve Allah’a ve Rasulune itaat
ederler. Allah işte böylelerine merhamet edecektir. Allah çok güçlü ve hikmetli
olandır.”(Tevbe71)
“Allah
müminlerden cennetin karşılığı olarak canlarını ve mallarını almıştır. O
müminler Allah yolunda savaşırlar. Bu vaad Tevrat,İncil ve Kuran’da hak olarak
gelmiş bir vaattir. Kim vaadini yerine getirme bakımından Allah’tan daha dürüst
olabilir ki? O zaman ey müminler Allah ile tutuştuğunuz bu sözleşmeden dolayı
müjdeler olsun size! İşte büyük kurtuluş budur. O müminler ki tövbekârdırlar;
abittirler; Allah’ı bol bol hamd ve tesbih edicidirler. Onlar rukuya eğilir
secdeye kapanır iyiliği emredip kötülüğü yasaklar; Allah’ın emir ve yasaklarını
gözetirler. (Ey Muhammed) Müminleri müjdele!” ( Tevbe,111-112)
Namaz kılmaya yapılan telkin ve teşvik
kadar namaz kılmayanlar içinde çok ciddi uyarı ve ikazlar bulunmaktadır.
“Eğer o
müşrikler tevbe edip namaz kılar ve zekat verirlerse dinde size kardeş
olurlar.” (tevbe, 11)
“Her kim
Allah’a ve ahiret gününe inanır, namaz kılar ve zekât verirse işte hidayeti
bulanlar onlardır.” (Tevbe, 18)
“Ey iman
edenler! Sakın mal ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın! Her
kimi mal ve evladı Allah’ın zikrinden alıkoyarsa işte onlar zarara uğrayanlar
olacaklardır.” (Münafikun, 9)
Bu ayetteki zikirden maksadın en başta “namaz”
olduğu açıklanmıştır.
“Beni
İsrailin iyi nesillerinden sonra öyle bir nesil türedi ki namazı terkettiler;
şehvetlerin peşine düştüler.. Onlar yakında gayya cehennemine girecekler. Ancak
onlardan tevbe edipte düzgün iman eden ve salih amel işleyenler işte ancak onlar
cennete girebilecek ve asla haksızlığa uğramayacaklar. Hem de onlar Rahmanın
kullarına gıyaben vadettiği Adin cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz Allah’ın
vaadi kesindir. Onlar cennetlerde selamın dışında kesinlikle boş ve rahatsız
edici sözler duymazlar. Rızıkları sabah akşam onlara gelir. İşte bu cenneti
kullarımızdan takvalı olanlara vereceğiz.” (Meryem, 59-63)
“O gün her
kişi dünyada yaptıklarına karşılık rehin alınmıştır. Ancak ashabul yemin öyle
değildir. Onlar cennetlerde olacaklar ve (tanıdıkları) günahkarların halini
birbirlerine sual edecekler. (Perde açılıp onları cehennemde azap içinde
gördükleri zaman) “Sizi sakar cehennemine düşüren şey nedir?” derler. Onlar da:
“Biz namaz kılanlardan değildik. Fakiri doyurmazdık. Batıl ve günaha dalanlarla
beraber olurduk. Ahiret gününü yalan sayardık. Biz böyleyken ecel bizi
yakaladı.” derler. İşte onlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda veremez. Onlara
ne oluyor ki aslandan kaçışan yabani merkepler gibi uzak duruyorlar. Yoksa her
biri kendisine özel kitaplar indirilmesini mi bekliyor? Hayır, (böyle bir şey
olamaz. Anlaşılan) Onlar işin sonunun ne olacağından (ahiretten) korkmuyorlar.
Dikkat edin! Bu Kuran yalnızca öğüttür. Dileyen de ondan öğüdünü alır. (Müddessir, 38-55)
SÜNNETTE NAMAZ
Sünnet, Nebi
(a.s.v.) ın söz fiil ve onayları olarak tanımlanmaktadır. Genel anlamıyla
sünnet Hz. Peygamberin İslam’ı anlama anlatma yaşama ve yaşatma hususunda
izlediği yol demektir. Nebi (a.s.v.)namaz
hususunda en başta kendisi nasıl bir tutum takınmış neler yapmış ve neler
söylemiştir? Bu sorulara arayacağımız cevaplar bizi Kitap ve sünnet ikilisinden
biri olan sünnetteki namazı anlamaya ve tanımaya götürecektir.
O (a.s.v.) namazı
o kadar severdi ki “Bana sizin dünyanızdan sevdirilen üç şey sevdirildi.
Bunlardan biri namazdır.” demişti. Bir keresinde yatağına yatmadan önce bir
müddet namaz kılmış ve Hz. Aişe’nin kendisini niçin bu kadar yorduğuna dair
sualine “Şükreden bir kul olmayayım mı ey Aişe!” diyerek cevap vermişti. Medine’ye
göç ettiğinde daha şehir merkezine varmadığı halde misafir kaldığı Kuba köyünde
hemen bir cami inşa etmişti. Medine şehrine geldiğinde de yaptığı ilk işi Mescidi
Nebevi’yi inşa etmek olmuştu. O hiçbir zaman kendisine saray köşk inşa
ettirmemişti. Hicretin ilk altı ayında Medineli sahabiEbu Eyyub El Ensari
tarafından misafir edildi. Evsiz 6 ay duran Nebi (a.s.v.) mescitsiz birgün
durmamıştı. Allah’ın evinde namaz kılmaya insanları öyle büyük bir ısrarla
çağırdı ki Medine’nin meşhur münafıkları bile bu çağrıdan uzak kalamadılar. O insanları namaz kılmaya Allah’a dua etmeye
ona şükür ve tesbihte bulunmaya çağırıyordu. Namazı hiçbir gün şartları
farzları sünnetleri diyerek öğretme metodu izlemedi. Namazı kılıp kıldırarak
tarif edip göstererek öğretiyordu. O sahabesine namazı dikte ederek öğretmekten
çok yaşayarak öğrenmelerini sağladı. Onlar namazı yaşadılar ; adetaonlar için nefes
alıp veriş gibi sıradan bir olay halini almıştı namaz. Vefat edeceği hastalığı
sırasında ümmetine namaza devam etmelerini ve kölelik hukuna riayeti tavsiye
ediyordu. Çünkü Namazın kişideki durumu kalp gibiydi iman pompalıyan kalp.
Namazın toplum içindeki konumu da buna paraleldi aslında; günde 5 kere namaz
için toplanan müminler temizlenerek pompalanıyorlardı hayatın akışına.
O (a.s.v.)
namazı anlattığı bir gün şöyle buyurdu: “ sizden birinizin evinin önünden bir
nehir akıyor olsa ve o arkadaşınız da
nehirde 5 kere yıkanıyor olsa üzerinde kirden eser kalır mı? diye sormuştu.
Arkadaşları : “Elbette kalmaz” dediler. O da : “işte 5 vakit kılınan namaz o
nehir gibi kılanın üzerinde hiçbir günah kiri bırakmaz.” Buyurdular.
Yine şöyle
demişti: “Kendisine farz bir namaz erişip te güzelce abdest alan huşu ve
erkanına riayetle namaz kılan müminlerin o namazları –kebair olmadıkça- tüm
günahlarına kefaret olur.”
“Her kim
sabah ve akşam mescide gider gelirse her gidiş ve gelişinde Allah c.c. onun
için cennette ziyafetler hazırlar.”
Her kim
evinde abdest alır sonra Allah’ın evlerinden birinde farz namazlardan birini
kılmak için evinden çıkarsa attığı her adımda bir günahı silindiği gibi diğer
adımında da bir derece yükseltilir”
Bu
sözleriyle Müslümanları namaza teşvik eden Nebi a.s.v. namazın islamdaki konumunu ise şu sözleriyle
açıklamaktaydı:
“İslam beş
temel esas üzere kurulmuştur. Bunlar Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve
Muhammedin Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmek; namaz kılmak; zekat vermek;
hac yapmak ve ramazan orucunu tutmaktır.”
“ey muaz sen
ehli kitap bir topluluğun içine gideceksin. Onlara ilk olarak Allahtan başka
ilah olmadığına ve benim Allahın elçisi olduğuma inanmalarını söyle. Eğer bunu
kabullenirlerse Allahın onlara bir gün ve gecede farz kıldığı 5 vakit namazın
olduğunu bildir. Eğer bunu da kabullenirlerse senede bir kere zenginlerinden
alınıp fakirlerine verilecek bir zekattan sorumlu olduklarını bildir.”
“kıyamet
günü mümin kulun ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Eğer namazı doğru ve
düzgünse o müminin kurtuluşu da kuvvetle muhtemeldir. Fakat namazı noksanlık ve
kusurluysa zarar ve ziyan içinde olacaktır.”
Nebi (a.s.v.)
namazın terki durumunda olacakları da işaret etmiş ve bunun kötü sonuçlarını
bildirmiştir. O şunları söylemiştir:
“Kişiyle
küfür ve şirk arasında namazı terk vardır.”
“Bizimle
kafirlerin arasında ki fark namazdır. Onu terkeden küfre düşer.”
“Kim farz
bir namazı kasten terkederse onun üzerinden Allah’ın himayesi kalkar.”(Ahmet,
müsnet)
Hz. Ömer bir
mektubunda şunları söylemişti: “Bana göre işlerinizin en önemlisi namazdır. Kim
onu muhafaza ederse dinini muhafaza etmiş olur. Kim de onu kaybederse onun
dışındakileri hayli hayli kaybeder. Namazı terkedenin İslam’dan nasibi yoktur.
Herkim namazı hafife alırsa İslamı hafife almış demektir. Halbuki insanların
İslamdan nasipleri namazlarından nasipleri kadardır.”
İmam Ahmet
b. Hanbel şöyle söylemiştir: “Kendini iyi tanı ey Allah’ın kulu! İslam’ın senin
yanında bir kadru kıymeti olmadığı halde Allah’a kavuşmaktan sakın! Çünkü İslam’ın
senin kalbindeki değeri kalbinde namaza verdiğin değer kadardır. Hadiste :
“Namaz dinin direğidir” buyurulmuştur. Bilmez misin ki direk düştüğü zaman
çadır da düşer ve kenarındaki iplerin kirişlerin bir faydası olmaz. Direk
ayakta ise kenardaki iplerler kazıkların faydası olur. İslam’da namazın durumu
da işte böyledir. Yine hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kıyamet günü kulun amelinden
ilk sorulacak şey namazdır. Namazı kabul edilirse diğer amelleri de kabul
edilir. Namazı reddedilirse diğer amelleri de reddedilir.” Namaz dinimizden en
son kalkacak fakat kıyamette ilk sorulacak ameldir. İslam’dan en son gidecek
şey namazsa o gidince ne İslam kalır ne din kalır.”
Namaz isimli
muhteşem eserinde İbni Kayyım şunları söyler: “Müslümanlar farz namazı kasten
terketmenin en büyük günahlardan biri olduğunda hatta onun günahının Allah
katında adam öldürmek, hırsızlık yapmak, zina ve içki içmekten daha büyük
olduğunda ve onu terkedenin dünya ve
ahirette Allah’ın cezasına gazap ve rezil rüsvay etmesine maruz kalacağında
görüş birliğindedirler.”
O yine
şunları söyler: “Namaz bir takım özellikleriyle diğer ibadetlerden üstündür. O
Allah’ın farz kıldığı ilk ibadettir. Kulun ilk hesaba çekileceği amel namazdır.
Namazı Allah teala miraç gecesi peygamber huzurunda iken farz kılmıştır.
Kuranda ençok zikri geçen ibadettir. Cehennem halkına sizi şu yakıcı ateşe ne
düşürdü? Diye sorulduğunda verdikleri cevabın başında namazı terk
bulunmaktadır. Namaz İslam çadırının direğidir. Çadırın direği düşünce çadırda düşer. Dinden en son kaybedilecek şeyin namaz
olduğu bildirilmiştir. Namaz hür köle mukim yolcu hasta sağlam zengin fakir
herkese farzdır. Amellerin kabulununönşartı da namazdır. Allah teala namazı
terkedenin orucunu haccını sadakasını cihadını ve ne de başka hiçbir amelini
kabul etmeyecektir.” (s.37)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder