26 Mart 2016 Cumartesi

NAMAZ
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah’a;  salat ve selam onun elçisine aline ve ashabına..
Nedir namaz? Üzerinde ısrarla durulmaya değecek kadar mühim mi cidden?  Yazımızda bu soruların cevabını arayacağız.
Namaz çok kısa ve öz bir ifadeyle “ruhun akciğeridir solunum sistemidir. İnsan madde ve manadan ruh ve bedenden oluşan iki yönlü bir varlık olduğuna göre ruha nefes aldıracak böylesi bir sistemin varlığı yadsınamaz. Daha açık söylersek bedenimize nefes alıp vermeyi çok gerekli gören biz insanlar ruhlarımıza da nefes aldırmanın yollarını bilmeliyiz.
“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” ilahi ifadesi manevi yönümüzün nasıl rahatlayabileceğini, huzur bulup yatışabileceğini en güzel ve açık şekliyle ortaya koymakta ve bu can alıcı soruya :“Allah’ın zikri ile…” cevabını vermektedir. Zikir Allah’ı anmak hatırlamak onu övmek onunla hemhal olmak anlamında kullanılan bir ifade olduğuna göre Namaz Allah’ı zikretmenin en yoğun ve en yüksek olduğu bir ibadettir. Namazın insanı çirkin ve kötü işlerden uzaklaştıracağını bildirenkurani ifadeninhemen arkasından “Allah’ın zikri en büyük şeydir” denilmesinamazla “Allah’ın zikri” arasındaki sıkı bağa işaret etmektedir. Yine Kuran’daki “Ey inananlar! Sakın mal ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın!” ifadesinin asıl maksadının inananları namaza teşvik olduğu belirtilmektedir.  Buna göre de Allah’ın zikri en genel anlamıyla “namaz” olarak kabul edilmiştir.
Arapça’da “salat” olarak bilinen “namaz” kök itibarıyla “dua” anlamındadır. Namazın içerisindeki duanın yoğunluğu bu ismi almasına sebep olmuş olmalıdır. Bu hali ise en güzel Rasulullah(s.a.v.)ın namazlarında görmekteyiz.
Şeriatta “salat/namaz” kavramı : “Vakitleri belirli, şart ve şekilleriyle hususi bir ibadet biçimi” olarak tanımlanmaktadır.
Namazda Allah’a ibadet türlerinin bir çoğu bulunmaktadır. Şöyleki başta Allah’ı anmak, övmek, şükretmek, ona yakışmayan hallerden uzak olduğunu belirtmek, onu yüceltmek, ona yalvarış dua gibi ibadetler ve bunların yanında Kuran okuma gibi önemli bir ibadet biçimi de namazda bulunmaktadır. Hatta namazın zekat hac ve oruç gibi ibadetleri de kısmen bünyesinde barındırdığını düşünmek mümkündür.   Şöyleki namaz, müminin miracı olması bakımından hacca; yeme içmeden alıkoyduğu için oruca; kıyam, ruku, secde gibi bedeni bir takım hareketlerle kişiyi terbiye etmesi bakımından da bedenin zekatına benzemektedir.  Tüm bunlar namazın kıymetini artıran onu en üstün ve vazgeçilmez yapan unsurlardır. Buna göre yaratıcısı ve nimet vereni Allah’a ibadet etmesi gerektiğini düşünen bir insanın yapabileceği en güzel ve tam içerikli ibadet namazdır. Bir insan Rabbine şükretmek onu anmak ona yalvarmak istiyorsa bunu en iyi namazla yapabilir. Onun için namaz bir müminin hayatında çok önemlidir. Ekmek ve su; hava ve güneş bir insan için neyse namazda bir mümin için aynıdır.
Yaratıcıya şükretmek sadece insana mahsus bir gerçek değildir. Tüm kainat Allah’ın kulu olması bakımından yaratanını tanımaktave ona nasıl kulluk edeceğini bilmektedir. En güzel biçimde yaratılan ; kulluk ve yeryüzünü imar emanetlerini üzerine alan insan ise kendisini rabbine götüren iç güdülerinin yanında bir de Allah’ın elçilerinin çağrılarını duyar. Bu sayede Rabbini doğru tanıma ve ona düzgün kulluğu öğrenir. Elçiler olmadan bir insanın kulluğu nasıl yapabileceğini bilmesi mümkün olmaz. Bunun için ilk insan aynı zamanda ilk peygamber olmuştur. Hz. Muhammed’in elçi olarak gönderilmesinden önce putlara tapmanın yanlış olduğunu hissederek içinde yaşadıkları toplumdan uzaklaşan ve kendilerine “Hanif” diyen bazı kişilerin Kabe’nin duvarına tutunarak “Ey Rabbimiz senin kulunuz ancak sana nasıl kulluk edeceğimizi bilmiyoruz. Eğer bize nasıl kulluk edeceğimizi bildirseydin öyle kulluk ederdik!” şeklinde yakarışları bilinmekteydi. Bu kişiler putlara tapmıyor Allah’a kulluk etmeleri gerektiğini biliyor fakat bunun için ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. İşte Allah’ın son elçisinin miraçtan getirdiği namaz ibadeti aç olan maneviyatları doyurmak, daralmış göğüsleri serinletmek için emredildi.
Namaz geçmiş ümmetlerin tamamı için bir ibadet biçimiydi. Hz. Adem(a.s.)Namaz kılmak için Kabe’yi inşa etti. İslam’ın unutulduğu bir devirde İbrahim (a.s.) insanları yeniden Allah’a ibadet ve kulluğa çağırdı. Allah’ın emriyle ilk mescit Kabe’yi temelleri üzerinden tekrar inşa etti. Namaz kılan bir zürriyet vermesi için Allah’a yalvardı. Oğlu İsmail (a.s.) ailesinden namaz kılmalarını istemesiyle rabbini razı eden kulları arasına girmişti. Allah İbrahim’in diğer oğlu İshak’a ve torunu Yakub’a(aleyhimussalatu ve selam) da namazı vahyetti. Şuayb(a.s.) namazına o kadar düşkündü ki  inanmayanlar onun namazını dillerine dolamıştı. Musa (a.s.)ın Tur dağında aldığı ilk emir “namaz”dı. Beni İsrail’den alınan ilk sözde namazla ilgiliydi. Firavunun zulmünden kurtulmaları için ellerine verilen ilahi reçetede evlerini mescit yapmaları vardı. Süleyman (a.s.) kendisine namazı unutturan güzel atlarından dolayı büyük pişmanlık duymuş ve onları mülkünden çıkarmıştı. Lokman (a.s.) oğluna verdiği meşhur öğüdünün başında namaz geliyordu. Hz İsa (a.s.) beşikte konuşurken Allah’ın kendisine namazı emrettiğini söylemişti. Onun annesi Meryem de namaza devam hususunda Allah’tan vahiy almış bulunuyordu.
Adem (a.s.)dan bu yana kesintisiz bilinen bir ibadet olan namaz Hz.Muhammed ile birlikte son ve tam şeklini aldı. Miraçta kendisine 5 vakit namaz emredildi. Daha önceden sabah ve akşam kılınan namazlar bundan böyle kıyamete kadar vakitleri belli farzlar olarak kılınacaktı. Namaz hakkında bir çok ayet nazil oldu. Mesela şu ayetler:
“Kitaptan sana vahyedileni oku! Ve namaz kıl! Çünkü namaz çirkinlik ve kötülükleri savar. Allah’ın zikri en yüce şeydir. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut 45)
“İman eden kullarıma söyle; namazı kılsınlar ve onlara verdiğimiz rızıklardan gizli yada açıktan versinler.”(İbrahim 31)
“Kitaba sımsıkı sarılıp namazı kılanlar var ya.. İşte biz ıslah edenlerin mükafatını boşa çıkarmayız.” (Araf, 170)
“Allah’ın kitabını okuyup namaz kılanlar; kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık Allah yolunda harcayanlar hiç tükenmeyecek bir ticaret peşindeler. Allah onların mükâfatlarını tam bir şekilde ödeyecek ve hatta fazladan verecektir. O çok affedici ve şükrana layık olandır.” (Fatır, 29-30)
Bu ayetler ve daha bir çokları hep namazı telkin ve teşvik etmiştir. Bundan başka namaz kılmanın müminlerin en önemli vasıfları olduğu şöyle açıklanır:
“Müminler kurtuluşa erenlerdir. Onlar namazlarında huşu içindedirler.”
“Müminler namazlarında süreklidirler.”(Müminun 9; Mearic 23)
“Müminler Rablerine icabet eder ve namazlarını kılarlar. Onların işleri aralarında danışmayladır. Kendilerine verdiklerimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Şura,38)
“Mümin erkekler ve mümine hanımlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülüğü yasaklarlar.Namaz kılar,zekat verir ve Allah’a ve Rasulune itaat ederler. Allah işte böylelerine merhamet edecektir. Allah çok güçlü ve hikmetli olandır.”(Tevbe71)
“Allah müminlerden cennetin karşılığı olarak canlarını ve mallarını almıştır. O müminler Allah yolunda savaşırlar. Bu vaad Tevrat,İncil ve Kuran’da hak olarak gelmiş bir vaattir. Kim vaadini yerine getirme bakımından Allah’tan daha dürüst olabilir ki? O zaman ey müminler Allah ile tutuştuğunuz bu sözleşmeden dolayı müjdeler olsun size! İşte büyük kurtuluş budur. O müminler ki tövbekârdırlar; abittirler; Allah’ı bol bol hamd ve tesbih edicidirler. Onlar rukuya eğilir secdeye kapanır iyiliği emredip kötülüğü yasaklar; Allah’ın emir ve yasaklarını gözetirler. (Ey Muhammed) Müminleri müjdele!” ( Tevbe,111-112)
Namaz kılmaya yapılan telkin ve teşvik kadar namaz kılmayanlar içinde çok ciddi uyarı ve ikazlar bulunmaktadır.
“Eğer o müşrikler tevbe edip namaz kılar ve zekat verirlerse dinde size kardeş olurlar.” (tevbe, 11)
“Her kim Allah’a ve ahiret gününe inanır, namaz kılar ve zekât verirse işte hidayeti bulanlar onlardır.” (Tevbe, 18)
“Ey iman edenler! Sakın mal ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın! Her kimi mal ve evladı Allah’ın zikrinden alıkoyarsa işte onlar zarara uğrayanlar olacaklardır.” (Münafikun, 9)
 Bu ayetteki zikirden maksadın en başta “namaz” olduğu açıklanmıştır.
“Beni İsrailin iyi nesillerinden sonra öyle bir nesil türedi ki namazı terkettiler; şehvetlerin peşine düştüler.. Onlar yakında gayya cehennemine girecekler. Ancak onlardan tevbe edipte düzgün iman eden ve salih amel işleyenler işte ancak onlar cennete girebilecek ve asla haksızlığa uğramayacaklar. Hem de onlar Rahmanın kullarına gıyaben vadettiği Adin cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz Allah’ın vaadi kesindir. Onlar cennetlerde selamın dışında kesinlikle boş ve rahatsız edici sözler duymazlar. Rızıkları sabah akşam onlara gelir. İşte bu cenneti kullarımızdan takvalı olanlara vereceğiz.” (Meryem, 59-63)
“O gün her kişi dünyada yaptıklarına karşılık rehin alınmıştır. Ancak ashabul yemin öyle değildir. Onlar cennetlerde olacaklar ve (tanıdıkları) günahkarların halini birbirlerine sual edecekler. (Perde açılıp onları cehennemde azap içinde gördükleri zaman) “Sizi sakar cehennemine düşüren şey nedir?” derler. Onlar da: “Biz namaz kılanlardan değildik. Fakiri doyurmazdık. Batıl ve günaha dalanlarla beraber olurduk. Ahiret gününü yalan sayardık. Biz böyleyken ecel bizi yakaladı.” derler. İşte onlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda veremez. Onlara ne oluyor ki aslandan kaçışan yabani merkepler gibi uzak duruyorlar. Yoksa her biri kendisine özel kitaplar indirilmesini mi bekliyor? Hayır, (böyle bir şey olamaz. Anlaşılan) Onlar işin sonunun ne olacağından (ahiretten) korkmuyorlar. Dikkat edin! Bu Kuran yalnızca öğüttür. Dileyen de ondan öğüdünü alır.  (Müddessir, 38-55)
SÜNNETTE NAMAZ
Sünnet, Nebi (a.s.v.) ın söz fiil ve onayları olarak tanımlanmaktadır. Genel anlamıyla sünnet Hz. Peygamberin İslam’ı anlama anlatma yaşama ve yaşatma hususunda izlediği yol demektir.  Nebi (a.s.v.)namaz hususunda en başta kendisi nasıl bir tutum takınmış neler yapmış ve neler söylemiştir? Bu sorulara arayacağımız cevaplar bizi Kitap ve sünnet ikilisinden biri olan sünnetteki namazı anlamaya ve tanımaya götürecektir.
O (a.s.v.) namazı o kadar severdi ki “Bana sizin dünyanızdan sevdirilen üç şey sevdirildi. Bunlardan biri namazdır.” demişti. Bir keresinde yatağına yatmadan önce bir müddet namaz kılmış ve Hz. Aişe’nin kendisini niçin bu kadar yorduğuna dair sualine “Şükreden bir kul olmayayım mı ey Aişe!” diyerek cevap vermişti. Medine’ye göç ettiğinde daha şehir merkezine varmadığı halde misafir kaldığı Kuba köyünde hemen bir cami inşa etmişti. Medine şehrine geldiğinde de yaptığı ilk işi Mescidi Nebevi’yi inşa etmek olmuştu. O hiçbir zaman kendisine saray köşk inşa ettirmemişti. Hicretin ilk altı ayında Medineli sahabiEbu Eyyub El Ensari tarafından misafir edildi. Evsiz 6 ay duran Nebi (a.s.v.) mescitsiz birgün durmamıştı. Allah’ın evinde namaz kılmaya insanları öyle büyük bir ısrarla çağırdı ki Medine’nin meşhur münafıkları bile bu çağrıdan uzak kalamadılar.  O insanları namaz kılmaya Allah’a dua etmeye ona şükür ve tesbihte bulunmaya çağırıyordu. Namazı hiçbir gün şartları farzları sünnetleri diyerek öğretme metodu izlemedi. Namazı kılıp kıldırarak tarif edip göstererek öğretiyordu. O sahabesine namazı dikte ederek öğretmekten çok yaşayarak öğrenmelerini sağladı. Onlar namazı yaşadılar ; adetaonlar için nefes alıp veriş gibi sıradan bir olay halini almıştı namaz. Vefat edeceği hastalığı sırasında ümmetine namaza devam etmelerini ve kölelik hukuna riayeti tavsiye ediyordu. Çünkü Namazın kişideki durumu kalp gibiydi iman pompalıyan kalp. Namazın toplum içindeki konumu da buna paraleldi aslında; günde 5 kere namaz için toplanan müminler temizlenerek pompalanıyorlardı hayatın akışına.
O (a.s.v.) namazı anlattığı bir gün şöyle buyurdu: “ sizden birinizin evinin önünden bir nehir akıyor olsa ve  o arkadaşınız da nehirde 5 kere yıkanıyor olsa üzerinde kirden eser kalır mı? diye sormuştu. Arkadaşları : “Elbette kalmaz” dediler. O da : “işte 5 vakit kılınan namaz o nehir gibi kılanın üzerinde hiçbir günah kiri bırakmaz.” Buyurdular.
Yine şöyle demişti: “Kendisine farz bir namaz erişip te güzelce abdest alan huşu ve erkanına riayetle namaz kılan müminlerin o namazları –kebair olmadıkça- tüm günahlarına kefaret olur.”
“Her kim sabah ve akşam mescide gider gelirse her gidiş ve gelişinde Allah c.c. onun için cennette ziyafetler hazırlar.”
Her kim evinde abdest alır sonra Allah’ın evlerinden birinde farz namazlardan birini kılmak için evinden çıkarsa attığı her adımda bir günahı silindiği gibi diğer adımında da bir derece yükseltilir”
Bu sözleriyle Müslümanları namaza teşvik eden Nebi a.s.v.  namazın islamdaki konumunu ise şu sözleriyle açıklamaktaydı:
“İslam beş temel esas üzere kurulmuştur. Bunlar Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammedin Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmek; namaz kılmak; zekat vermek; hac yapmak ve ramazan orucunu tutmaktır.”
“ey muaz sen ehli kitap bir topluluğun içine gideceksin. Onlara ilk olarak Allahtan başka ilah olmadığına ve benim Allahın elçisi olduğuma inanmalarını söyle. Eğer bunu kabullenirlerse Allahın onlara bir gün ve gecede farz kıldığı 5 vakit namazın olduğunu bildir. Eğer bunu da kabullenirlerse senede bir kere zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek bir zekattan sorumlu olduklarını bildir.”
“kıyamet günü mümin kulun ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Eğer namazı doğru ve düzgünse o müminin kurtuluşu da kuvvetle muhtemeldir. Fakat namazı noksanlık ve kusurluysa zarar ve ziyan içinde olacaktır.”
Nebi (a.s.v.) namazın terki durumunda olacakları da işaret etmiş ve bunun kötü sonuçlarını bildirmiştir. O şunları söylemiştir:
“Kişiyle küfür ve şirk arasında namazı terk vardır.”
“Bizimle kafirlerin arasında ki fark namazdır. Onu terkeden küfre düşer.”
“Kim farz bir namazı kasten terkederse onun üzerinden Allah’ın himayesi kalkar.”(Ahmet, müsnet)
Hz. Ömer bir mektubunda şunları söylemişti: “Bana göre işlerinizin en önemlisi namazdır. Kim onu muhafaza ederse dinini muhafaza etmiş olur. Kim de onu kaybederse onun dışındakileri hayli hayli kaybeder. Namazı terkedenin İslam’dan nasibi yoktur. Herkim namazı hafife alırsa İslamı hafife almış demektir. Halbuki insanların İslamdan nasipleri namazlarından nasipleri kadardır.”
İmam Ahmet b. Hanbel şöyle söylemiştir: “Kendini iyi tanı ey Allah’ın kulu! İslam’ın senin yanında bir kadru kıymeti olmadığı halde Allah’a kavuşmaktan sakın! Çünkü İslam’ın senin kalbindeki değeri kalbinde namaza verdiğin değer kadardır. Hadiste : “Namaz dinin direğidir” buyurulmuştur. Bilmez misin ki direk düştüğü zaman çadır da düşer ve kenarındaki iplerin kirişlerin bir faydası olmaz. Direk ayakta ise kenardaki iplerler kazıkların faydası olur. İslam’da namazın durumu da işte böyledir. Yine hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kıyamet günü kulun amelinden ilk sorulacak şey namazdır. Namazı kabul edilirse diğer amelleri de kabul edilir. Namazı reddedilirse diğer amelleri de reddedilir.” Namaz dinimizden en son kalkacak fakat kıyamette ilk sorulacak ameldir. İslam’dan en son gidecek şey namazsa o gidince ne İslam kalır ne din kalır.”
Namaz isimli muhteşem eserinde İbni Kayyım şunları söyler: “Müslümanlar farz namazı kasten terketmenin en büyük günahlardan biri olduğunda hatta onun günahının Allah katında adam öldürmek, hırsızlık yapmak, zina ve içki içmekten daha büyük olduğunda  ve onu terkedenin dünya ve ahirette Allah’ın cezasına gazap ve rezil rüsvay etmesine maruz kalacağında görüş birliğindedirler.”

O yine şunları söyler: “Namaz bir takım özellikleriyle diğer ibadetlerden üstündür. O Allah’ın farz kıldığı ilk ibadettir. Kulun ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Namazı Allah teala miraç gecesi peygamber huzurunda iken farz kılmıştır. Kuranda ençok zikri geçen ibadettir. Cehennem halkına sizi şu yakıcı ateşe ne düşürdü? Diye sorulduğunda verdikleri cevabın başında namazı terk bulunmaktadır. Namaz İslam çadırının direğidir. Çadırın direği düşünce çadırda düşer. Dinden en son kaybedilecek şeyin namaz olduğu bildirilmiştir. Namaz hür köle mukim yolcu hasta sağlam zengin fakir herkese farzdır. Amellerin kabulununönşartı da namazdır. Allah teala namazı terkedenin orucunu haccını sadakasını cihadını ve ne de başka hiçbir amelini kabul etmeyecektir.” (s.37)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder