26 Mart 2016 Cumartesi

AMAÇ, FARK VE ÖZELLİK BAKIMINDAN  “İSLAM”
Bu günkü yazımda en çok merak edilen şu üç soruya dikkat çekmek  istiyorum.
İslam dininin amacı;
Diğer din ve ideolojilerden farkı;
Kendi içindeki en önemli özeliği nedir?

İslam dini ve bu dinin gönderilişindeki amaç nedir?

İslam dininin gönderilişindeki amaç İnsana doğru bilgiyi ve doğru yaşantıyı bildirmektir. Şöyle ki İslam, Allah’ın yeryüzünde yaşarken uyması için insanoğluna gönderdiği kurallar bütünüdür. Bu kuralların içinde en başta yaratan Allah’ın varlığına ve birliğine kesin ve eksiksiz bir inanış vardır. Çünkü bu inanış sayesinde insan gerçek huzura kavuşacaktır. İnsan nereden geldiğini,  bu kainattaki görev ve sorumluluğunun neler olduğunu, dünyasını değiştirdiğinde nereye gideceğini ve nelerle karşılaşacağını ancak bu din sayesinde cevaplayabilecektir. Bu sorulara doğru yanıtlar vermek insanı dünyevi ve uhrevi her türlü endişe kuşku vesvese ve korkulardan kurtaracak ve ona içsel bir huzur ve bütünlük sağlayacaktır.
Allah’a inanmak başta onu tanıyıp onu sevmek ve ona yakın olmak gibi duygularımızın uyanmasına vesile olur. Bunun için yüce Allah bize kendisini tanıtmak ve ona nasıl yakın olabileceğimizi açıklamak için İslam dinini göndermiştir. Onu yanlış tanımak ve ona yaklaşabilmek için yanlış yollara sapma tehlikesinden bizleri bu din sayesinde uyarmış ve korumuştur. Özetlersek Allah c.c. bu din sayesinde bize kendisini doğru bir biçimde tanıttı. Kendisine neler ile yaklaşabileceğimizi  açıkladı. Bizleri yanlış yollara sapmaktan ve uydurma inanışlar uğrunda helak olmaktan kurtardı. Yaşadığımız hayat için temel ölçülerimizi belirledi. Doğru ve yanlış olan davranışları bu din sayesinde bize açıkladı. Önceliklerimizin ne olması gerektiğine dair bizleri bilgilendirdi.
Bu dinin diğer din ve ideolojilerden farkı nedir?
Öncelikle bu din evrenseldir. Yani herhangi bir ırka, bölgeye veya zamana ait değildir. Bu din tüm insanları siyah beyaz demeden zengin fakir ayırt etmeden kucaklar.
İkinci olarak islam insanı konu edinirken ona sadece belli başlı bir takım yönlerden değil tüm cihetlerden bakar. Onu ne sadece madde ne de sadece mana olarak yorumlar. Yani İslam insana bakarken onun sadece ruhi manevi ihtiyaçlarını görüp karşılamakla kalmaz aynı zamanda maddi ihtiyaçlarını da görür ve ona göre hükümler ve kurallar koyar. Dinimizde ruhbanlığın yasaklanması, evlenmenin Allah’a yaklaşmak için engel olmayacağının kabul edilmesi, boşanmanın çirkin görülse de meşru olması, çalışıp kazanmanın teşvik edilmesi dinimizdeki bu geniş bakış açısının bir sonucudur. Bir başka ifadeyle dinimiz İslam maddeye de manaya da eşit ölçüde değer verir; birini elde etmek uğruna diğerinin boşlanmasına izin vermez. Bunun için İslam dini bir denge dinidir. O madde ve mana dengesini iyi kurar.
İslam’ın diğer din ve ideolojilerden bir diğer farkı da bu dinde mutlak kayıtsız şartsız otoritenin Allah’a ait olmasıdır. Allah’tan başka hiçbir varlığa kulluk edilmez; kimse putlaştırılmaz; Allah ile kul arasında aracı hiçbir sınıf bulunmaz. Dualar ibadetler yalnızca Allah’a yapılır. Bunun sonucu olarak Müslüman yönetici ve idareciler insanları Allah’ın koyduğu sınırlar içinde Kuran ve sahih sünnette belirtilmiş helal ve haram ölçüleri içerisinde ve bu ölçülere riayet ederek idare ederler. Müminler de bu ölçülere bu şekilde inanmayanlara ya da uymayanlara itaatle yükümlü değildirler. Halıka( yaratana) isyanda mahluka (yaratılmışa) itaat yoktur” ifadesi İslam’ın en önemli ilkesidir.
İslam dini iddia edildiği gibi bir “vicdan işi” Yani toplumsal hayatta gözükmeyip hayatın dışında kalması gereken bir din midir?
Kesinlikle böyle değildir. Çünkü İslam, hayatı kısımlara/ bölümlere ayırmaz. O her şeye bütüncül baktığı gibi hayata da  bir bütün olarak bakar. İslam dinini vicdanlara yahut camilere mahsus bir vakıa olarak görmek ve göstermek isteyenlerin yaptıkları eğer art bir niyetten kaynaklanmıyorsa  derin bir din cahilliğinden kaynaklandığından şüphe duyulmamalıdır.  Bu din Allah tarafından elbette dünya hayatının gidişatına bir yön vermek için gelmiştir. İnsan denen varlık yaşantısının bir kısmını ailesi içinde, bir kısmını maişet temini için giriştiği hayat mücadelesinde, bir kısmını kendisini dinlendirdiği şeylerde geçirir. İslam bunların arasını ayırt etmez. Çünkü insan denen vakıa bir bütündür. Camiye geldiğinde Allah’ın kendisini gördüğünü bilen kişi, cami dışında da bu bilinci taşımalı ve ona göre yaşamalıdır. Helaller ve haramlar camiye ya da vicdanlara özel değildir. Hayatın her karesinde bu duyarlılığın üst düzeyde olması inanan bir kişi için çok mühimdir.
Din ve dünyayı ayrı görmek ve göstermek ne kadar kötüyse bu dinden sadece ahlakı almaya çalışıp dünyevi muamelelerle ilgili hüküm ve kurallarını bir kenara bırakmak da kötü olduğu kadar temelsiz bir yaklaşımdır. Çünkü hukuk temeline dayanmayan bir ahlakın vicdanlarda gerçek bir yerinin bulunduğunu iddia etmek yanlıştır.  Allah (c.c.) hem ahlaki hem de hukuki kurallarını birlikte indirmiştir. Ahlak ve hukuk bir bütündür. Bunlar birlikte yürüdüğü taktirde toplumsal hayat felaketlerden korunacak ve dirlik düzen sağlanabilecektir.

Genel olarak İslam dini ibadet ve ahlak hayatımıza ışık tuttuğu gibi aile hayatımıza iş hayatımıza toplumsal ve idari problemlerimize de ışık tutacak güçlü bir sistemdir. Bunun için dinimizi delilleriyle tanıyıp bilmeli ve onun kurtuluş ve aydınlık yollara çıkaran hayat verici çağrısına cevap vermeliyiz.      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder