Bu günkü
yazımda en çok merak edilen şu üç soruya dikkat çekmek istiyorum.
İslam
dininin amacı;
Diğer din ve
ideolojilerden farkı;
Kendi
içindeki en önemli özeliği nedir?
İslam dini ve bu dinin
gönderilişindeki amaç nedir?
İslam
dininin gönderilişindeki amaç İnsana doğru bilgiyi ve doğru yaşantıyı
bildirmektir. Şöyle ki İslam, Allah’ın yeryüzünde yaşarken uyması için
insanoğluna gönderdiği kurallar bütünüdür. Bu kuralların içinde en başta
yaratan Allah’ın varlığına ve birliğine kesin ve eksiksiz bir inanış vardır.
Çünkü bu inanış sayesinde insan gerçek huzura kavuşacaktır. İnsan nereden
geldiğini, bu kainattaki görev ve
sorumluluğunun neler olduğunu, dünyasını değiştirdiğinde nereye gideceğini ve
nelerle karşılaşacağını ancak bu din sayesinde cevaplayabilecektir. Bu sorulara
doğru yanıtlar vermek insanı dünyevi ve uhrevi her türlü endişe kuşku vesvese
ve korkulardan kurtaracak ve ona içsel bir huzur ve bütünlük sağlayacaktır.
Allah’a
inanmak başta onu tanıyıp onu sevmek ve ona yakın olmak gibi duygularımızın
uyanmasına vesile olur. Bunun için yüce Allah bize kendisini tanıtmak ve ona
nasıl yakın olabileceğimizi açıklamak için İslam dinini göndermiştir. Onu
yanlış tanımak ve ona yaklaşabilmek için yanlış yollara sapma tehlikesinden
bizleri bu din sayesinde uyarmış ve korumuştur. Özetlersek Allah c.c. bu din
sayesinde bize kendisini doğru bir biçimde tanıttı. Kendisine neler ile
yaklaşabileceğimizi açıkladı. Bizleri
yanlış yollara sapmaktan ve uydurma inanışlar uğrunda helak olmaktan kurtardı.
Yaşadığımız hayat için temel ölçülerimizi belirledi. Doğru ve yanlış olan
davranışları bu din sayesinde bize açıkladı. Önceliklerimizin ne olması
gerektiğine dair bizleri bilgilendirdi.
Bu dinin diğer din ve ideolojilerden
farkı nedir?
Öncelikle bu
din evrenseldir. Yani herhangi bir ırka, bölgeye veya zamana ait değildir. Bu
din tüm insanları siyah beyaz demeden zengin fakir ayırt etmeden kucaklar.
İkinci
olarak islam insanı konu edinirken ona sadece belli başlı bir takım yönlerden
değil tüm cihetlerden bakar. Onu ne sadece madde ne de sadece mana olarak
yorumlar. Yani İslam insana bakarken onun sadece ruhi manevi ihtiyaçlarını
görüp karşılamakla kalmaz aynı zamanda maddi ihtiyaçlarını da görür ve ona göre
hükümler ve kurallar koyar. Dinimizde ruhbanlığın yasaklanması, evlenmenin
Allah’a yaklaşmak için engel olmayacağının kabul edilmesi, boşanmanın çirkin
görülse de meşru olması, çalışıp kazanmanın teşvik edilmesi dinimizdeki bu
geniş bakış açısının bir sonucudur. Bir başka ifadeyle dinimiz İslam maddeye de
manaya da eşit ölçüde değer verir; birini elde etmek uğruna diğerinin
boşlanmasına izin vermez. Bunun için İslam dini bir denge dinidir. O madde ve
mana dengesini iyi kurar.
İslam’ın diğer
din ve ideolojilerden bir diğer farkı da bu dinde mutlak kayıtsız şartsız
otoritenin Allah’a ait olmasıdır. Allah’tan başka hiçbir varlığa kulluk
edilmez; kimse putlaştırılmaz; Allah ile kul arasında aracı hiçbir sınıf
bulunmaz. Dualar ibadetler yalnızca Allah’a yapılır. Bunun sonucu olarak
Müslüman yönetici ve idareciler insanları Allah’ın koyduğu sınırlar içinde
Kuran ve sahih sünnette belirtilmiş helal ve haram ölçüleri içerisinde ve bu
ölçülere riayet ederek idare ederler. Müminler de bu ölçülere bu şekilde
inanmayanlara ya da uymayanlara itaatle yükümlü değildirler. Halıka( yaratana)
isyanda mahluka (yaratılmışa) itaat yoktur” ifadesi İslam’ın en önemli
ilkesidir.
İslam dini iddia edildiği gibi bir
“vicdan işi” Yani toplumsal hayatta gözükmeyip hayatın dışında kalması gereken
bir din midir?
Kesinlikle
böyle değildir. Çünkü İslam, hayatı kısımlara/ bölümlere ayırmaz. O her şeye
bütüncül baktığı gibi hayata da bir
bütün olarak bakar. İslam dinini vicdanlara yahut camilere mahsus bir vakıa
olarak görmek ve göstermek isteyenlerin yaptıkları eğer art bir niyetten
kaynaklanmıyorsa derin bir din
cahilliğinden kaynaklandığından şüphe duyulmamalıdır. Bu din Allah tarafından elbette dünya
hayatının gidişatına bir yön vermek için gelmiştir. İnsan denen varlık
yaşantısının bir kısmını ailesi içinde, bir kısmını maişet temini için
giriştiği hayat mücadelesinde, bir kısmını kendisini dinlendirdiği şeylerde
geçirir. İslam bunların arasını ayırt etmez. Çünkü insan denen vakıa bir
bütündür. Camiye geldiğinde Allah’ın kendisini gördüğünü bilen kişi, cami
dışında da bu bilinci taşımalı ve ona göre yaşamalıdır. Helaller ve haramlar
camiye ya da vicdanlara özel değildir. Hayatın her karesinde bu duyarlılığın
üst düzeyde olması inanan bir kişi için çok mühimdir.
Din ve dünyayı
ayrı görmek ve göstermek ne kadar kötüyse bu dinden sadece ahlakı almaya
çalışıp dünyevi muamelelerle ilgili hüküm ve kurallarını bir kenara bırakmak da
kötü olduğu kadar temelsiz bir yaklaşımdır. Çünkü hukuk temeline dayanmayan bir
ahlakın vicdanlarda gerçek bir yerinin bulunduğunu iddia etmek yanlıştır. Allah (c.c.) hem ahlaki hem de hukuki
kurallarını birlikte indirmiştir. Ahlak ve hukuk bir bütündür. Bunlar birlikte
yürüdüğü taktirde toplumsal hayat felaketlerden korunacak ve dirlik düzen sağlanabilecektir.
Genel olarak
İslam dini ibadet ve ahlak hayatımıza ışık tuttuğu gibi aile hayatımıza iş
hayatımıza toplumsal ve idari problemlerimize de ışık tutacak güçlü bir
sistemdir. Bunun için dinimizi delilleriyle tanıyıp bilmeli ve onun kurtuluş ve
aydınlık yollara çıkaran hayat verici çağrısına cevap vermeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder