Televizyonun birey ve toplum üzerindeki etkilere önceki
yazımda değinmeye çalıştım. Bu günkü yazımda televizyonun aile ve çocuk
üzerindeki etkilerini irdelemek istiyorum. İlk olarak aileyi ele alalım.
Televizyon ve benzeri aletler ailede bütün rolleri etkisiz
hale getirmektedir. Televizyonun etkili olduğu bir evde aile artık
susturulmuştur. Sözlü iletişim ortadan kalkmış bunun sonucu olarak ta aile içi
duygusal ortamlar görülmez olmuştur. Böyle ailelerde herkes kendi dünyasını
kurar ve o dünyada yaşamaya başlar. Bu insan için en feci durumdur.
Boşanmaların evlerden kaçan çocukların arkasında işte bu aile içi
iletişimsizlik de denilen “kendi dünyasını kurma” vardır.
Ünlü bir psikolog televizyon hakkında bizi şöyle uyarıyor: “Televizyonun
en önemli etkisi sebep olacağı değil, engelleyeceği olaylardır. Şöyle ki:
televizyonun düğmesine bastığınız anda her şey taş kesilir. İnsanlar arasında
geçmesi gereken her şey – konuşmalar, oyunlar, duygusal sahneler, nükte ve şakalaşmalar, dinleme ve anlamaya
yönelik muhabbetler yani insanın kişiliğini ve yeteneklerini geliştiren her şey
öylece donakalır. Kısaca diyor uzman psikoloğumuz, sadece televizyonu açmak
onun cezp edici havasını rengarenk ekranını ortama yansıtmak bile insani olan
tüm faaliyetleri ortamdan kovmaya yetmektedir.
Televizyonun çocuklara verdiği zarar ise haliyle çok daha
fazladır. Çünkü çocuklar televizyonu bir tür oyuncak olarak görürler. İzleme
esnasında çocuk ilgisini çeken her şeye bakmaktan kendini alamaz. Çocuk böylece
modern bir ifşa aracı olan bu alet sayesinde yetişkinler dünyasının bütün
sırlarına muttali olur. Televizyon sır saklamayı gerekli görmez çünkü o bir
ifşa aracıdır. Çoğunlukla “yasak” diye bir endişesinin olmadığı ortadadır. Bir
diğer ifadeyle televizyon için “her şey mubah”mışcasına serbesttir. Bundan
dolayı televizyon çocuklarınızın görmesini ya da duymalarını istemeyeceğiniz,
milli kültür ve benliğimizle bağdaşmayacak yayınları hiçbir çekincesi olmadan
yapabilmektedir. Sonuç ortadadır. Ahlak edep ve terbiye kelimelerini sadece
oynanacak tarihi piyeslerde duyması muhtemel nesillerimiz, gözlerimizin önünde
iffetsizlik hayasızlık ve çirkinlik uçurumundan çoktan aşağıya doğru inişe
geçmiştir. Batının batmış kokuşmuş
bozulmuş hayat tarzını adeta jelatinler içinde süslü ve çekici ambalajlarıyla
gençlerimize “işte hayat bu!” dercesine sunan televizyon kanallarımız
milletimize haçlıların Yahudi ve masonların düşlerinde göremeyecekleri kadar
büyük bir zarar vermektedirler.
Televizyon vb. iletişim araçlarının çocuklar üzerindeki
etkilerine yönelik araştırmaların sonuçlarına gelince bunları şöyle özetlemek
mümkündür:
a) Yaygın
kullanımları nedeniyle televizyon ve bilgisayar oyunlarının çocukların psiko-sosyal
yönlerini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır.
b) Okuma
alışkanlığının azalması, okumaya ve araştırmaya yönelik bir çok çabaya rağmen
okur sayısında olumlu bir gelişme olmaması
c) Bunun
sonucunda yazı kültürünün gelişmemesi hatta gerilemesi
d) Girişim
eksikliği, azim ve irade noksanlığı, gayretsizlik ve isteksizlik
e) Düş kurma
yeteneğinden mahrum olma
f) Saldırgan
davranışlarda artış
g) Hantallık,
huzursuzluk, dalgınlık,
h) Konsantrasyon
zayıflığı
vb. olumsuz etkiler çocuklarımızı tehdit etmektedir. Yine
iletişim alanında yapılan çocuk merkezli araştırmaların ortaya koyduğu
sonuçları sizlere buradan aktarmak istiyorum: “çocuklar ya da gençler bu tür
iletişim araçlarına mübtela olduklarında akşamları daha geç yatıyorlar netice
de uyku alınmamış olduğundan gün boyu yorgunluk ve baş ağrısı ile uğraşmak
zorunda kalıyorlar. Dikkat bozukluğu ve
dalgınlıktan kurtulamıyorlar. Uzmanlar bu durumun zekayı olumsuz etkilediğinden
kuşku duymuyorlar. Bunun yanında boş vakitleri faydalı ve verimli kullanmak
gibi güzel bir alışkanlık edinmekten mahrum kalıyorlar. Faydalı hobiler edinemiyorlar, obozite riski
taşıyorlar.
Çocuğu iletişim araçlarının zararlarından korumak için
öncelikle yetişkin bireylerin bilinçli olması gerekir. Kendimiz televizyonu
bilinçsizce kullanırken çocuklarımızdan bilinçli kullanmalarını beklemek
kullanamadıklarını anladığımızda şikayet silahına sarılmak ve bütün suçu
çocukta bulmak haksızlıktır. Böyle durumlarda haksız görülmesi gerekenler
çocuğuna güzel ve iyi bir örneklik sunamayan ebeveyndedir. Eğer çocuk üzerinde
yetişkin ilgisi azsa televizyon çocuk için dadı rolüne bürünecektir. Artık
çocuğun tek ilgi ve alakasını yönelteceği nesne televizyon olacaktır.
Medya kullanma ölçülerini çocuğa öğretmesi gereken kişiler
aile bireyleridir. Bunun en iyi yolu da konuşarak meseleyi çözüm yoluna
koymaktır. İnterneti bilgisayarı ya da televizyonu nasıl kullanacağını onlardan
nasıl iyi yönde faydalanacağını çocuğa öğretmezseniz çocuğunuzun medya kölesi
olması kaçınılmazdır. Unutmayalım, medya kullanma alışkanlığında çocuğa örnek
olacak ve yönlendirecek asıl unsur ailedir. Bunun için en başta ailenin medya
kullanma alışkanlığını gözden geçirmesi gerekmektedir.
Televizyondan şikayetçi olan bir anne ya da baba çocuğu
üzerindeki sorumluluğunu unutarak ve bir yandan kendisini temize çıkararak şu
cümlelere sığınıyor:
- Çocuğum, hiç
kitap okumuyor! Televizyon izlemekken ya da dışarıda gezmekten başka bir şey
yapmıyor!
Ya siz!
Kitap okuyor musunuz?
Yoksa sizde televizyon hastalığına yakalanmış ve okuma
yazmayı nerdeyse unutmak üzere olan yığınlar içinden bir fert misiniz?
Çocuğunuzun kitap okumamasını sorgulamadan önce iğnenin
küçüğünü kendinize batırmayı deneyip kendinizi hesaba çekmelisiniz.
Not: Bu yazıdaki bir takım araştırma ve sonuçlar İz
yayıncılıktan çıkan “Televizyon” isimli kitaptan alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder