26 Mart 2016 Cumartesi

TELEVİZYON AİLE VE ÇOCUK

Televizyonun birey ve toplum üzerindeki etkilere önceki yazımda değinmeye çalıştım. Bu günkü yazımda televizyonun aile ve çocuk üzerindeki etkilerini irdelemek istiyorum. İlk olarak aileyi ele alalım.
Televizyon ve benzeri aletler ailede bütün rolleri etkisiz hale getirmektedir. Televizyonun etkili olduğu bir evde aile artık susturulmuştur. Sözlü iletişim ortadan kalkmış bunun sonucu olarak ta aile içi duygusal ortamlar görülmez olmuştur. Böyle ailelerde herkes kendi dünyasını kurar ve o dünyada yaşamaya başlar. Bu insan için en feci durumdur. Boşanmaların evlerden kaçan çocukların arkasında işte bu aile içi iletişimsizlik de denilen “kendi dünyasını kurma” vardır.
Ünlü bir psikolog televizyon hakkında bizi şöyle uyarıyor: “Televizyonun en önemli etkisi sebep olacağı değil, engelleyeceği olaylardır. Şöyle ki: televizyonun düğmesine bastığınız anda her şey taş kesilir. İnsanlar arasında geçmesi gereken her şey – konuşmalar, oyunlar, duygusal sahneler,  nükte ve şakalaşmalar, dinleme ve anlamaya yönelik muhabbetler yani insanın kişiliğini ve yeteneklerini geliştiren her şey öylece donakalır. Kısaca diyor uzman psikoloğumuz, sadece televizyonu açmak onun cezp edici havasını rengarenk ekranını ortama yansıtmak bile insani olan tüm faaliyetleri ortamdan kovmaya yetmektedir.
Televizyonun çocuklara verdiği zarar ise haliyle çok daha fazladır. Çünkü çocuklar televizyonu bir tür oyuncak olarak görürler. İzleme esnasında çocuk ilgisini çeken her şeye bakmaktan kendini alamaz. Çocuk böylece modern bir ifşa aracı olan bu alet sayesinde yetişkinler dünyasının bütün sırlarına muttali olur. Televizyon sır saklamayı gerekli görmez çünkü o bir ifşa aracıdır. Çoğunlukla “yasak” diye bir endişesinin olmadığı ortadadır. Bir diğer ifadeyle televizyon için “her şey mubah”mışcasına serbesttir. Bundan dolayı televizyon çocuklarınızın görmesini ya da duymalarını istemeyeceğiniz, milli kültür ve benliğimizle bağdaşmayacak yayınları hiçbir çekincesi olmadan yapabilmektedir. Sonuç ortadadır. Ahlak edep ve terbiye kelimelerini sadece oynanacak tarihi piyeslerde duyması muhtemel nesillerimiz, gözlerimizin önünde iffetsizlik hayasızlık ve çirkinlik uçurumundan çoktan aşağıya doğru inişe geçmiştir. Batının batmış kokuşmuş bozulmuş hayat tarzını adeta jelatinler içinde süslü ve çekici ambalajlarıyla gençlerimize “işte hayat bu!” dercesine sunan televizyon kanallarımız milletimize haçlıların Yahudi ve masonların düşlerinde göremeyecekleri kadar büyük bir zarar vermektedirler.
Televizyon vb. iletişim araçlarının çocuklar üzerindeki etkilerine yönelik araştırmaların sonuçlarına gelince bunları şöyle özetlemek mümkündür:
a)        Yaygın kullanımları nedeniyle televizyon ve bilgisayar oyunlarının çocukların psiko-sosyal yönlerini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır.
b)        Okuma alışkanlığının azalması, okumaya ve araştırmaya yönelik bir çok çabaya rağmen okur sayısında olumlu bir gelişme olmaması
c)        Bunun sonucunda yazı kültürünün gelişmemesi hatta gerilemesi
d)        Girişim eksikliği, azim ve irade noksanlığı, gayretsizlik ve isteksizlik
e)        Düş kurma yeteneğinden mahrum olma
f)         Saldırgan davranışlarda artış
g)        Hantallık, huzursuzluk, dalgınlık,
h)        Konsantrasyon zayıflığı
vb. olumsuz etkiler çocuklarımızı tehdit etmektedir. Yine iletişim alanında yapılan çocuk merkezli araştırmaların ortaya koyduğu sonuçları sizlere buradan aktarmak istiyorum: “çocuklar ya da gençler bu tür iletişim araçlarına mübtela olduklarında akşamları daha geç yatıyorlar netice de uyku alınmamış olduğundan gün boyu yorgunluk ve baş ağrısı ile uğraşmak zorunda kalıyorlar. Dikkat  bozukluğu ve dalgınlıktan kurtulamıyorlar. Uzmanlar bu durumun zekayı olumsuz etkilediğinden kuşku duymuyorlar. Bunun yanında boş vakitleri faydalı ve verimli kullanmak gibi güzel bir alışkanlık edinmekten mahrum kalıyorlar.  Faydalı hobiler edinemiyorlar, obozite riski taşıyorlar.
Çocuğu iletişim araçlarının zararlarından korumak için öncelikle yetişkin bireylerin bilinçli olması gerekir. Kendimiz televizyonu bilinçsizce kullanırken çocuklarımızdan bilinçli kullanmalarını beklemek kullanamadıklarını anladığımızda şikayet silahına sarılmak ve bütün suçu çocukta bulmak haksızlıktır. Böyle durumlarda haksız görülmesi gerekenler çocuğuna güzel ve iyi bir örneklik sunamayan ebeveyndedir. Eğer çocuk üzerinde yetişkin ilgisi azsa televizyon çocuk için dadı rolüne bürünecektir. Artık çocuğun tek ilgi ve alakasını yönelteceği nesne televizyon olacaktır.
Medya kullanma ölçülerini çocuğa öğretmesi gereken kişiler aile bireyleridir. Bunun en iyi yolu da konuşarak meseleyi çözüm yoluna koymaktır. İnterneti bilgisayarı ya da televizyonu nasıl kullanacağını onlardan nasıl iyi yönde faydalanacağını çocuğa öğretmezseniz çocuğunuzun medya kölesi olması kaçınılmazdır. Unutmayalım, medya kullanma alışkanlığında çocuğa örnek olacak ve yönlendirecek asıl unsur ailedir. Bunun için en başta ailenin medya kullanma alışkanlığını gözden geçirmesi gerekmektedir.
Televizyondan şikayetçi olan bir anne ya da baba çocuğu üzerindeki sorumluluğunu unutarak ve bir yandan kendisini temize çıkararak şu cümlelere sığınıyor:
-          Çocuğum, hiç kitap okumuyor! Televizyon izlemekken ya da dışarıda gezmekten başka bir şey yapmıyor!
Ya siz!
Kitap okuyor musunuz?
Yoksa sizde televizyon hastalığına yakalanmış ve okuma yazmayı nerdeyse unutmak üzere olan yığınlar içinden bir fert misiniz?
Çocuğunuzun kitap okumamasını sorgulamadan önce iğnenin küçüğünü kendinize batırmayı deneyip kendinizi hesaba çekmelisiniz.


Not: Bu yazıdaki bir takım araştırma ve sonuçlar İz yayıncılıktan çıkan “Televizyon” isimli kitaptan alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder