İSLAM VE HAYAT
İslam dini bir hayat nizamıdır. O sadece
cumalarda, bayramlarda adet yerini bulsun kabilinden hatırlanacak, akabinde
tekrar unutulmaya terk edilecek bir gelenek görenek değildir. Bizler bu dini
atalarımızdan varis olduğumuz bir miras veya babalarımızdan dedelerimizden öyle
görüp duyduğumuzdan uygulaya geldiğimiz bir töre, bir görenek olarak algılamamalıyız.
Eğer biz dinimizi atadan babadan gelmiş bir miras gibi algılar ve ona verilmesi
gereken gerçek değer ve konumunu vermezsek bu din bizi hiçbir zaman abat etmez; kurtuluşa
ulaştırmaz; dünya ve ahiret huzur ve mutluluğunu getirmez.
Bizim bu dini atadan babadan kalmış, öyle ya da böyle sürdürülmesi
gereken bir anane olarak algılamadığımızı göstermenin tek bir yolu vardır. O da
mutlaka okuyarak, öğrenerek, bilerek, hakikati araştırarak, gerçekleri görerek dinimizi
doğru bir bilgi ve bilinç ışığında hayata tatbik etmektir.
Bu günkü ve halihazırdaki İslam
dininin görüntüsü bir kültür İslam’ı görüntüsünden kurtulamamaktadır. Yanlış
inanışlar, sonradan ortaya atılan bidat ve hurafeler, peygamberi zişana iftira
edilerek ortaya atılan mevzu hadisler ve bunlara dayalı meydana getirilen sistemler,
kurumlar ve oluşumlar maalesef İslam’ın o temiz ve parlak vechesini perdelemiş
ve onu asla tanınmayacak bir vaziyete koymuştur. Hatta bu durum öyle bir vaziyet almıştır ki bugün bir bilgin
insanlara “Bu inanıp yaptıklarınız tam
bir şirktir! Yahut şunlar şunlar birer hurafedir!” Diyecek olsa bunun
karşısında insanlar geçmişe saygı, atalara hürmet saikleriyle bu bilginin dinlerine
saldırıp saygısızlık ettiğini söyleyebilecek durumdadırlar.
Dinimizi kitabımızı ve peygamberimizi tanımaya
çalışmadan yapılan “İslamlık” iddiası yahut doğru bir bilgi ve bilinç olmadan
ortada gezen “Müslümanlık” davası sade bir kuru laf olmaktan öte bir anlam
taşımaz. Bu böyle olduğu içindir ki yüzyıllardır Müslümanlar fakirlik,
yoksulluk, perişanlık, sefalet ve şaşkınlık içerisinde bocalayıp durmaktalar.
Bunun içindir ki Müslümanların ekseriyeti bugün bile savaş ve sömürü
kurbanlarıdır. Yoksulluk ve sıkıntı adeta alınlarına vurulmuş damga misali
onlardan ayrılamamaktadır.
İslam dini bir ilim ve hayat dinidir.
Bu din, mensuplarından öncelikle kendisini tanıyıp bilmelerini ister. Bu din
okuma öğrenme anlama ve yaşama dinidir. Bu dinin kitabının okunacağı
araştırılacağı öğrenilip yaşanacağı asıl yerler bil umum (tamamıyla) hayatın
olduğu her yerdir. Allah’ın kitabı Kuranı Kerim’i cami ve mescitlere hapsederek
hatta oralarda bile rahat bırakmayarak onu hayatın gerçekten birebir yaşandığı
alanlardan uzaklaştırmak ancak çağdaş bir putperestlik ya da modern bir firavunluktan başka bir şey
değildir.
Unutmamalıyız ki Allah’ın dininde putların ya da
putlaştırılanların; firavunların ya da firavunlaştırılanların, Allah’ın
kanunlarına dur diyen Nemrutların, servetini bunların hizmetine sunan Karun’ların,
idare gücünü bunların emrine amade kılan Haman’ların, dini bilgisiyle onların
yelkenlerini şişiren Belam’ların ve kâhinlerin, hurafeleriyle halkı oyalayan
falcıların ve büyücülerin, sihirleriyle halkın gözlerini boyayan sihirbazların
ve bütün bunların konum itibarıyla bugünkü benzerlerinin bu dinle bir alakaları
yoktur.
Eğer dinimizin içinde bocalayıp durduğumuz sıkıntılardan bizi
kurtarabilecek potansiyelini hissedebiliyorsak dinimizin eğitimini alıp
tahsilini yapmak ve hak dini insanımıza ulaştırmak için ayağa kalkmalıyız.
Tembellik uyuşukluk atalet ve şaşkınlığımıza son vermeli; başta ailemiz, eşimiz
ve çocuklarımızla birlikte Allah’ın ayetlerini tanımak ve anlamak; rasul
Muhammed Mustafa’nın mücadelesini ve ahlakını alıp yaşamak için harekete
geçmeliyiz.
“Erkek olsun kadın olsun her kim Allah’a ve
ahiret gününe inanarak iyi ve yararlı işler yaparsa onlara hem bu dünyada hem
de ahirette güzel ve hoş bir hayat yaşatacağız ve onları yaptıkları en güzel iş
neyse ona göre ödüllendireceğiz.” (Nahl,
97)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder